4 Ekim 2012 Perşembe
Portekiz Mektupları/Birinci Mektup
düşün aşkım, öngörülerinde ne kadar yanıldın. ah! bahtsız! sahte umutlarla hem beni aldattın, hem de kendin aldandın. onca zevk düşü kurduğun bir tutku, artık senin için ölümcül bir umutsuzluktan, yalnızca onu yaratan yokluğun acımasızlığıyla karşılaştırılabilecek bir umutsuzluktan başka bir şey değil. ne? zekamın, bütün yaratıcılığına karşın yine de yeterince korkunç bir ad takamadığı bu yokluk, gözlerine bakmamı engelleyecek, öyle mi? bebeklerinde onca sevgi okuduğum, içimi mutlulukla dolduran kıpırtılar gördüğüm, benim için her şeyin yerini tutan, tek kelimeyle bana yetip de artan o gözlere. ne acı! ya benim gözlerim; onlar da tek yaşam ışığından mahrum artık, yaşlardan başka bir şeyleri kalmadı geriye, ben de sonunda uzaklaşmaya kesin olarak karar verdiğinizi öğrendiğim andan beri o gözyaşlarını dur durak bilmeden ağlamak için harcadım. bu dayanılmaz ayrılık beni kısa sürede öldürecek. yine de yalnızca sizin neden olduğunuz mutsuzluk bana çekici geliyor. sizi gördüğüm andan beri yaşamımı size adadım; onu sizin için feda ederken de bir tür zevk duyuyorum. her gün binlerce kez iç çekişlerimi yolluyorum size, her yerde peşinizden koşuyor, bunca kaygının karşılığı olarak da bana yalnızca gereğinden de dürüst bir uyarı getiriyorlar; kötü kaderimin bana uygun gördüğü, halimden hoşnut olmama bir an bile izin vermeyecek kadar acımasız bir uyarı; bana durmadan, yeter bahtsız mariane, yeter, kendini boş yere tüketme diyor, bir daha asla göremeyeceğin bir sevgilinin peşinde koşmayı bırak, senden kaçmak için denizler aşan, şu anda fransa'da zevk içinde yüzen, senin acılarını bir an bile düşünmeyen, senin böylesine şiddetli duyguların olabileceğini aklına bile getirmeyen, acı çektiğin için kendini sana karşı hiç de borçlu hissetmeyen bu sevgiliyi aramaktan vazgeç! ama yok, sizi bu kadar katı biçimde yargılayamam, mazur görmek için de yeterince nedenim var: beni unuttuğunuzu düşünmek bile istemiyorum. düş ürünü kuşkularla kendime işkence çektirmekten de yeterince mutsuz değil miyim zaten? niçin sevginizi göstermek için harcadığınız çabaları unutmaya uğraşayım ki? bu çabalar beni öyle büyülemişti ki, hele aşkınızın kanıtlarıyla başım dönmüşken, sizi kendi tutkumun yol açtığı aynı istekle sevmeseydim, nankörlük etmiş olurdum. bunca zevk dolu dakikaların anıları nasıl oluyor da bu kadar acımasızlaşabiliyor? kendi doğalarına ihanet ederek nasıl oluyor da yüreğimi parçalayabiliyorlar? ne acı! son mektubunuz o yüreği korkunç bir hale soktu. öyle kıpırtılara kapıldı ki sizi arayıp bulmak için benden ayrılmaya çabalıyor sandım; bu duyguların şiddetiyle o kadar sarsıldım ki, üç saat boyunca kendimden geçmişim: sizin için koruyamayacağıma göre, sizin için kaybetmek zorunda olduğum bir yaşama geri dönmeyi reddettim, sonunda kendime karşın ışığı yeniden gördüm, aşktan öldüğüm için çok mutluydum; yüreğimin yokluğunuzun acısıyla paramparça oluşunu seyretmek zorunda olmadığım için rahatlamıştım. bu olaydan sonra çeşit çeşit hastalıklara yakalandım: sizi artık göremeyeceğime göre sağlıklı yaşamam mümkün müydü zaten? ama bütün bu hastalıklara sesimi bile çıkartmadan katlanıyorum, çünkü kaynağı sizsiniz hepsinin. ne? bunca sevmenin karşılığını böyle ödüyorsunuz bana, öyle mi? ama ne önemi var, size yaşamım boyunca tapmaya, sizden başka kimseyi görmemeye kararlıyım; emin olun siz de kimseyi sevmezseniz iyi yaparsınız. benimkinden daha az yakıcı bir tutku sizi doyurabilir mi? belki benden güzelini bulabilirsiniz (halbuki bir zamanlar bana güzel olduğumu da söylemiştiniz) ama hiçbir zaman böylesine bir aşk bulamazsınız, zaten gerisi de boştur. mektuplarınızı gereksiz şeylerle doldurmayın artık, bana da sizi anımsamamı yazmayın. sizi unutamam, ayrıca bir süre benimle kalmak üzere gelebileceğiniz konusunda ümit verdiğinizi de unutamam. ne korkunç! niçin bütün yaşamınızı benimle geçirmek istemiyorsunuz? bu korkunç manastırdan çıkmam mümkün olsaydı, portekiz'de kalıp verdiğiniz sözlerin sonuçlanmasını beklemezdim: hiçbir ölçü tanımadan, dünyanın her yerinde sizi aramak, sizi izlemek, sizi sevmek için yollara düşerdim. böyle bir şeyin olabileceğini düşünmeye cesaret edemiyorum, bana kuşkusuz biraz olsun mutluluk verebilecek böyle bir umudu beslemek istemiyorum, yalnızca acılara kulak vermek istiyorum ben. yine de erkek kardeşimin sayesinde size yazmak fırsatı elime geçince sevindim, bir an içinde bulunduğum umutsuzluğu unuttum. yalvarırım size, madem ki beni terk etmek zorundaydınız, niçin beni büyülemek için uğraşıp didindiniz söyleyin. beni mutsuz etmek için niye bu kadar çalıştınız? niçin beni manastırımda rahat bırakmadınız? size ne kötülük yapmıştım! yok, yok, bağışlayın beni, sizi hiçbir şeyle suçlamıyorum, öç almayı düşünecek durumda değilim, yalnızca kaderimin acımasızlığını suçluyorum. bizi birbirimizden ayırarak, hayatta başımıza gelebilecek en korkunç kötülükleri yaptı bize, yine de yüreklerimizi birbirinden ayıramaz, onları, çok daha güçlü olan aşk, yaşam boyu birleştirdi. benim yaşamıma da biraz ilgi duyuyorsanız eğer, daha sık yazın. yüreğinizi, yaşadığınız koşulları bilmeyi hak ediyorum; ama her şeyden önce beni görmeye gelin. elveda, bu kağıdı bir türlü terk edemiyorum, sizin ellerinize geçecek, ben de aynı mutluluğu tatmak isterdim. ne mutsuzluk! ne kadar şaşkınım, bunun mümkün olmadığını çok iyi biliyorum. elveda, artık dayanamıyorum. elveda, beni hep sevin, bana daha fazla acılar çektirin.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder