29 Mayıs 2011 Pazar

kurt bunalınca dağdan iner, kul bunalınca dağa çıkar.
bi sürü gölge gördüm. korkunçluğundan habersiz, kendini bilmez gölgeler. peşlerine düştüm, düştükçe küçülüp kaçarlar bilirsin.

sen, sen diye seslendiğim sen. bilsen, sen de senden başka bişeysin. küçük bir oğlan çocuğu saçlarındaki siyahtan tanırım. koşturur bahçemin içinde. yorulur yorulur, ben saçlarını okşarım, o yorulur. bilsen, sen bütün küçük oğlan çocuklarından başkasın, ondan okşarım saçlarını, en çok senin için ellerim. elimi attığım her yerde o küçük ellerinle açtığın çizikler, karalar, paslar. oysa vakit karalardan, suslardan kopma vakti. vakit güneşi yeniden çağırmanın vakti.

yanar biliyorum, yanacak biliyorum. her zamankinden sıcak biliyorum. bütün bunları biliyorum da telaşsız, sakin, güzel, hem eski hem yeni, nerde. onu hiç. ben. korkak. ben. çarpıntı. çok. kararlı. kararsız. ayaküstü. duramam. bazı. yollar. üzerime. üzerime. sen. aynı. gülümse. çokça. gülümsüyorum. yerine. yenilerini. koy. ama. m. ben. bebek. görünce. en çok. hatırlıyorum. kundak. görüyorum. anne. ben. başka. adam. başka. başka. adamlar. güven. huzur. belki. en. doğrusu. başka. türlü. olmazdı. haklısın. sus. ne. yapayım. ellerimi. koysam. nereye. nereye.

27 Mayıs 2011 Cuma

"Sessizliğin de bir sesi var biliyor musun, derinlerden gelen bir haykırışı, kuyularda çınlayan ve bedenimi çepeçevre sarıp titreten bir feryadı var sessizliğin” dedi kadın. “Sus” dedi adam."

26 Mayıs 2011 Perşembe



hepimiz hayallerimizin kurbanıyız.

22 Mayıs 2011 Pazar

"sevince
ölesiye
sevilir
kalınırdı
gidince
kırılmış
bir
dal
gibi
gidilirdi
kederden
kederden
geberten
hasret
ezberlenirdi"

20 Mayıs 2011 Cuma

bir heves uğruna ya Rab,
ne güneşler batıyor.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

güzelleme

bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
bak bu sensin çocuğum enine boyuna
bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
sabahlara kadar koynumda yatmışsın
bak bende yalan yok vallahi billahi
sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur

işe bak sen gözlerin de burda
gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
iyi ki burda yoksa ben ne yapardım
bak çocuğum kolların işte çıplak işte
bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
gözlerin sabahın sekizinde bana açık
ne günah işlediysek yarı yarıya

sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
bunların konuşması olur öpülmesi olur
seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
uzanmış seni usulca öpmüştüm
hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

"dedi derviş dokunma bize,
bizi çakmışlar, köklerimiz çok derinde
biz, biz burda rüzgar gülüyüz
belki ölük ölüğüz,
ama biz burda rüzgar gülüyüz"

15 Mayıs 2011 Pazar



-ne yapacağız böyle? kimse bizim gibi aşık değil...

11 Mayıs 2011 Çarşamba

istanbul türküsü

istanbul'un orta yeri sinema
garipliğim mahzunluğum duyurmayın anama
el konuşur, sevişirmiş
banane

sevdalım
boynuna vebalim.

10 Mayıs 2011 Salı

başım eğik dilim kapalı gözler

Asrımızın zarif düşünceli gençlerinden biri
Kederli elini
Temiz alnına koyarken fikretmek için
Çocukların susması
Kuşların ve kedilerin uzaklaşması
Haritaları üzerine bezlerin atılması
Lambaların kısılması
Kadınların bir vakit konuşmadan
Yaşaması gerekebilir
Ve açılabilir görüntümüz Sahnemiz perdemiz:
Hergün bir miktar kros boksit asit
Ve arenamız
Dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanabilir

Baş efendimiz
Görüntümüz
Sahnemiz
Perdemiz

Eğer dualanmasaydı sesimiz
Eğer yaradandan o güzel ağız
Açık ve seçik
Dilemesiydi demeseydi
'Allah
Sesinizi
Mağrıptan Maşrıka Kadar Duyursun'
Düşünmezdim üzerinde
Binmezdim deli deli koşan küheylan

Bildim Sensin Sen Sen
Diri Diri Diri Şahım
Diri Şahım Diri Diri
Dirilt Alemi Alemi Alemi Alemi

Çünkü dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanmıştır
Bunların üzerine ezan
Ucu sancılar vuran
Bir kırbaç olmalıydı
Her duyan
Bağrını açmalıydı akan kanı da sevdayı da yorumlamaya almalıydı
Hayır dokuzyüz
Milyon müslüman
Tarihin hülyalarından vazgeçmiş olabilir AMA BEN

Elim dizlerime Vur Kalk
Müslümanlar uyanın Eller Dizlere Vur Kalk
Yumruklar dizlere vur vur
Ama ben Ama ben Ama ben Ama ben

Korku gerek tenlere etim kalbur
Deşer bakışın kıyar da kıyar

Korku gerek reca gerek
Yanlış anlaşılmış olabilir
Sesini duyuyorum kendimin/kelimeler kendinden emin değil

Yanlış anlaşılmış da olabilir
Aklım başımda mı! Değil

Ve sesimi duyuyorum
Kaburgalarımın gelip artık kavuşamadıkları iniltiden
-Kulun korktuk şerrinden
Ağzımız yerlerde kaldı gerçek dilimizden akmadı
Kuldan korkarken gel zaman git zaman
Bir hayat ki haşa korkmadan yaradandan
Ama elbet ruhumun vazgeçilmez akışı baş çarptığım kayalıklar

Irmaklarımın altından akan ırmak
Sandal sefalarım Marmara toprakları
Ama söyle olmuşsa yüzüme karşı söyle neyi inkar ettim

Dilediğim en güzel hayat
Çöplerin içinde rüya aradım
Düştümse eğer sana bakarken düştüm

Sen dinç zaman
İşte kuluçkan
Bereketle taşan yağ küpleri gibi
Parmaklardan akan çeşmeler gibi

İşte sinem kalabalık ve kendine zinde
Kullardan pervasız nesillerden biri

Aha Şeyhefendim Aha yüreğim
Göz kapanır akıl susar susar akıl
İstersen haydi haydi haydi
Yeryüzünün bütün gümbürtülerini çağır

Çehrenden o azgın maskeyi dök
O evleri kedere boğ
Nasıl olsa her kucaklandığın dalgada
Bir gemi kadavrası gibi ikiyüz yıl parçalandın

Mahşerinde uyanacaksın
Ağzının

Korkuyorum o nedenle
Başım eğik
Dilim kapalı

6 Mayıs 2011 Cuma

yeraltından notlar'ın notları

*kırk yaşından fazla yaşamak bence ayıp bir şeydir. bayağılığın ve ahlaksızlığın ta kendisidir. ancak aptallar ve namussuzlar yaşarlar kırk yaşından sonra. ben bunu o saygın, güzel kokular sürünmüş yaşlıların yüzüne bile söylerim. benim buna hakkım da var.

*sevgili okuyucularım, ant içerim ki her şeyi tam anlamıyla anlamak bir hastalıktır.

*bazen, hem de, hem de nasıl desem, tam anlamıyla, eskilerin deyişiyle "tüm yüce ve güzel şeyler"in inceliğini kavramaya hazır olduğum anda, evet tam öyle anlarda, bunları duyumsayacağıma gereksiz, saçma sapan davranışlarda bulunuyorum.

*ben niçin iyilik, yücelik, güzellik gibi şeyler konusundaki anlama gücüm arttıkça bataklığıma daha çok gömülüyordum ve boğulacak duruma geliyordum?

*zavallı fare ilk gücenikliğinin yanına yeni sorular, kuşkularla dolu yeni aşağılanmalar, yeni güceniklikler katmış ve olayın çevresine çözülmesi gereken öylesine yeni sorunlar yığmıştır ki, ne yapacağı konusunda tam bir kararsızlığa ve şaşkınlığa düşmüştür.

*tam anlamıyla anlama gücüne sahip bir kişi kendisine hiç saygı duyabilir mi?

*kendimi çeşitli kılıklara sokarak hırpalamamın nedenini sorarsanız, size işsizlikten, boş durmaktan canım sıkıldığı için tüm bunları denedim diye cevap vereceğim.

*hatta bana göre insanı en uygun ifadeyle iki ayaklı nankör bir yaratıktır diye tanımlamak gerekir.

*acı, camdan saraylara ise tümüyle yabancıdır. acı, kuşku demektir, yadsıma demektir. içimizde kuşku uyandıran camdan bir sarayı düşleyemeyiz bile.

*notlarıma başlarken, anlamanın insanın baş belası olduğunu söylemiştim. ama yine de biliyorum, insan bunu sever ve dünyanın en çekici şeyleriyle bile değişmez.

*kendi huzurum için dünyayı beş paraya satarım ben.