30 Ağustos 2012 Perşembe

tarihin en acıklı cümlesini zamanında ahmet kaya zaten kurmuştur, o yüzden şimdi dağılın.

"bağıra bağıra yazdım seni içime
 bir kez olsun yüzünü güldüremedim."

26 Ağustos 2012 Pazar

müjganı unutmak.. müjganı sevmemek...
nasıl hatırlarsın? seni anlamayan, müjganlığının farkına varmamış o herif kanatlarını kesmeseydi yine de düşmezdin buralara.
sen ki ardına dönüp bizlere bakmamıştın bile bir defa, sen ki kağıt paralardan kanat takıp o cehenneme uçmuş bir müjgansın.
nasıl unutmazsın? sen ki hususi arabayla atlas yorgan, sırmalı fistan uğruna her şeyi yakıp yıkıp gitmiş bir müjgansın.
nasıl unuturum?
hatırladın demek o sahil kahvesini. elli kuruşluk gazozu, kurduğumuz hayalleri unutmadın demek.
yahu ben kuruntu yapmam. bişey var müjganda. yüzüğünü takmadı, yüzü hiç gülmedi, gazozunu içmedi. ya müjgan bugün güzel bile değildi.

23 Ağustos 2012 Perşembe

insan kendini savunmak için de intihar etmiş olabilir.

19 Ağustos 2012 Pazar

"Ben bir kızım, gelirim pencerene,
Eşim ol derim sana.
Delikanlı kalktı, hemen giyindi,
Açtı kıza kapısını.
Kız girdi içeri, kız girdi ama,
Kız çıkmadı dışarı.
Ayıp, ne ayıp şey bu!
Fırsat bulan her genç yapıyor bunu
Yüzü kızarmaksızın.
Kız dedi: Bu işi yapmazdan önce
Evleniriz demiştin?
Delikanlı şöyle karşılık verdi:
Evlenirdim sabah sabah gelip de
Koynuma girmeseydin."

 demek mi neymiş, yeri geldiğinde hamlet bile böyle seksist olabiliyormuş.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

arkayı dörtledim. yalnız ve en çok onu düşünüyorum artık. kim bilir ne kadar kötü hissetmiştir kendini. ağrısı, acısı hala geçmemiş bile olabilir. hep benim kardeşlerimi üzecek misin?

öfke öyle uzak bir his ki aşkla aynı anda akla getirmek imkansız. ama bazen de gerçeği öyle çıplak görürsün ki sanki yüzyıllardır karanlıktaydın ve güneşe çıktın, öfkeden delirmemek imkansız.

bi kısmını bi kenara bırakıp sadece görünürde olana baksam bile, güzel olan her şeyi öldürmeye niyetlenmiş pis bir vahşetten başkasını göremiyorum. ne kadar paslanmış olabilir ki dersin düşününce, ne kadar kirlenmiş olabilir? bir kadının en güzel olmasını hayal ettiği zamanları cehenneme çevirmek mesela. arkasında düşünülecek, korkulacak, endişe edilecek bir gelecek mesela. insanlardan anlayış beklemeye mecbur olarak yaşamaya çalışmak mesela. kendini açıklamak zorunda kalmak. kendini açıklamak zorunda kalmak. mesela.

fikir vermiyor. öyle bir noktaya geldi ki sahip oldukları kendisiyle ilgili bir fikir vermiyor. yakışmıyor, üzerinde sırıtıyor. nasıl oldu da herkesi aksine inandırabildi? kandırılmış değil, kanmışız. ama seninki de zafer değil. çünkü apaçık kötü olmamak bazen iyi niyetten değil, acizlikten ileri gelir.

saçlarımı da tutuştursam, tek bir teline değmeyecek.


17 Ağustos 2012 Cuma

aylak adam

birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. içimdeki sıkıntı eridi...

14 Ağustos 2012 Salı

sevgili su samuru,

inan böyle bir hayvanın var olup olmadığını bile bilmem ben. su samuru. su samuru. kulağa hoş geliyor. olmayan birine mektup yazmak da gönle hoş geliyor su samuru, sen de bunu bilemezsin.

ama biliyor musun bir gün sadece mektuplardan oluşan bir kitap yazacağım. su samuruna, dervişlere, cadılara, ölmüşlere ve göçmüşlere mektuplar. tek derdim okusalar da bana cevap veremesinler. ne dersin şansı var mı böyle bir kitabın?

benliğimi kaybediyorum su samuru. gündelik, beylik sohbetler arasında kendimi kaybediyorum. fitili ateşleyen o ilk ve tek olayı bir türlü hatırlayamıyorum. ne oldu da bu hale geldi bilmiyorum. kelimeleri şeker sandığım zamanlar vardı mesela. ellerinden tutup parka götürürdüm kelimelerimi. biri beni seviyorsa bilirdim, o kelimeleri seviyordu. şimdi hepsini kaybetmiş gibiyim. insanlığa katacak çok şeyim olduğunu düşündüğüm zamanlar da hurafeydi, o değil ki konu. ama böylesi... sanki kimse bana bir şey ekleyemez ve ben kimsenin eksik hiçbir şeyine derman olamam gibi. kendim de dahil hiç kimseden, hiçbir yerden beklentim yok. gibi. garip. burda, kendimi tavana astım ve beni bulan olmadı gibi.

niye yazıyorsun ağlamak varken? desene su samuru. ağlarsam her şey çözülür, ben de çözülürüm, kabullenirim. yitirdiğimi. onun yerine şems'e koşuyorum. siyah bir adamın, siyahlar içinde umut vaad etmesi kulağa imkansız gelse de son dediğin başlangıç, son dediğin aslında başlangıç, şems dediğin aslında güneş değil gece. beni aralarına alırlar mı dersin su samuru?

ya anlamayı da yitirirsem? övündüğüm pek bir şey kalmadı. ya artık hissedemezsem ve bu sahiden umrumda olmazsa? ait hissedersem kendimi, benimsersem? ziyanı yok ama değil mi, gülüşü yeter bize. hatırlamak ne büyük nimet ve nasıl da büyük bir külfet. beynim acıyor su samuru. beynim acıyor. bittiğini kabullenemiyorum. utanç diye bir şey peydah oldu, hiç tanıdık değil, yüzüne bakamıyorum, sarılamıyorum, çok üşüyorum, çok üşüyorum.

12 Ağustos 2012 Pazar

niye her şeyi aklında tutmak zorunda olan benim? bak, hayallere bak, sanki biri bunu yapmamı istemiş gibi. kaybolan hafızam da durup dururken nerden çıktı geldi başıma bela oldu çok zor oldu.

15 yaşındayım mesela, merdivenler ne kadar da uzun görünüyor. şu an 20 yaşındayım ve fatih'teyim. 18'imde benden daha kalabalık bi meydan. 23'te sürekli aynı yolu hatırlıyorum başka her yer haritalardan silinmiş gibi.

sadece aptallar mucizelere inanır. yok tam öyle değil. sadece aptalların mucize algısı bu denli kıttır. mucize dediğin şey, bana bakıyor, gülümsüyor, hayırdır inşallah şarkısını söylemekten daha renkli bir şeydir. hatırla, hatırla, eski mucize beklentilerini. onlar gerçekten mucize kabilindendi. binalar havaya uçuyordu sen de uçuyordun, görünmez olmuştun herkesin zihnini okuyabiliyordun. işte bütün bunları sıradan bir günde ve sıradan bir saatte mucizesiz başardığına göre ya yaşlanıyorsun, ya da için soğudu. tükür. bir kere olsun kontrolü bırak da yere tükür.

ki her şey değişiyormuş. hala yaşamadığımız bir şeyler var, tamamlamamız gerekiyor, böyle bitmez. değilmiş. şaka mı yapıyorsun, böyle şeylerin eksikliği karşılıklı hissedilmeli, tek başınaysan bir boka yaramaz. ama sabah kahvaltısı? o oldu onu geç. kayıtsızca elini tutmak, bak kayıtsızca diyorum. yaşanmadıysa kimin umrunda? senin mi? bundan banane. iyi de daha yeni başlıyorduk. şaka mı yapıyorsun?

gel gel, sana mektup yazdım. öncelikle şunu belirtmeliyim ki seni ilgilendirmez dediğim her şey, birebir seninle ilgiliydi. bu insana belli bir ağırlık verir farkındayım ama dur kaçma, sana her şeyi anlatacağım.

ben kaçtım. bu sunturlu yere saklandım. korkunç şeyler oldu, aslında olmadı, dur dur sıkılma, inan açıklayacağım.

benden bu kadar sıkılmaya ne hakkın var? beni tanımıyorsun bile. hem buna rağmen beni benden iyi tanıdığını söylemen ne kadar ayıp. ben burda günlerce düşündüm ve ben seni düşünürken başka hiçbir şey düşünmem. kahrolasıca yanlış zamanlama. belki de değildir. böyle bir hikaye de olabilir. muhakkak beraber yaşaması gereken insanlar da birbirinden ayrı yaşayabilir, hatta yaşlanabilir. ama böyle bir hikayenin etiğini allah'a her gece sorduğumda neden aldığım cevaba ikna olamıyorum?

-seninle konuşmaya geldim çünkü beni kimse istediğim gibi dinlemiyordu.

-son çare diye mi bana geldin? baştan gelseydin daha kolay olurdu belki.

-beni insan değil de melek olarak yaratsaydın bunu yapabilirdim.

-konu aynı mı?

-konu hep aynı.

-ısrarın beni kızdırıyor. öfkemden korkmuyor musun?

-korkuyorum. ama sevgim ağır basıyor. senin de şefkatin hep öfkene ağır basmıyor mu?

-ben size benden daha fazla neye kıymet verirseniz onu sizden alırım, buyurmadım mı?

-ama bu bana bir vesile oldu. leyla-mevla.

-bu yalan. leyla için defalarca kendinden vazgeçenin benim için geçmediğini gördüğüm zamanlar oldu.

-aşkın ölçüsü bu mu? literatüre not düşeceğim de gidince.

-zevzeklik etme. aşkın ölçüsü budur.

ağzımın payını her gün alıyorum. yorganı başımın üzerine çekiyorum böyle zamanlarda, iki büklüm oluyorum, annem yatağı boş zannediyor. sonra sabah uyanıyorum yorganı üzerimden öyle bir atışım var ki çok yüksek ihtimalle büyük adam olucam. yataktan kalkıp mutfağa değil de sanki hayatta en çok olmak istediğim yere koşuyorum ki bunu yalnızca o bilir, bilmezlikten gelir.

sonra en çok hangi cümleyi duyuyorum? fazla anlam yüklüyorsun? napıcaktım başka. küf kokan bir dünyada ben anlam yüklemeyip ne yapacaktım. yükle, ama hobi olarak mı yükle? ya bi git. garantici pezevenk. mortgage kredili, iki oda bi salon, 2005 model araba pezevenk. uyum sağlayamadım, buna rağmen içindeyim insanların, nefret ede ede içindeyim, yanımda dursaydın nefes alabilirdim seni güldürebilirdim. kollarını ezberlemiş. ya kim kimin kollarını ezberler aptal mısın?

çok düşünüyorum hikmet bey işin içinden çıkamadık. yahu bu ne haldır, öldüm yedi yıldır, albayım çekti gitti. komik kız. ona şaka yapamadım albayım. vakit olmadı. pardon, vakit oldu da biz onu savaştık. geniş hayal gücü bir halta yaramıyormuş albayım, bu dünyayı küçük gösteriyormuş göze. ben günün 24 saati seversem ödüllendirilirim sanmıştım. birtakım filmler yalnızca film olmaktan çıktığından beri biz de insanlıktan çıktık albayım. şarkılar diyorum, albayım, nefesimi kesmese. çok genciz, çok genciz. albayım?

 istiyorum, o halde ölmedim. istiyorum, o halde ölmedim.

9 Ağustos 2012 Perşembe

bu kitaptan

garipliğim 
kader değil 
geçici 
gülmeyin

 -evden çıkmıyormuş, annesi doktorlara, hocalara götürmekten bitap düşmüş. çaresi yok demişler. çok da genç vah vah.

 -hiç sebep yokken durup durup gülüyormuş. kendi kendine konuşuyormuş. bi de demiş ki annesine, bişeyler görüyorum, onlara gülüyorum. aşağı mahalledeki hocayı söyledim ben de kadına, bi de ona okutsunlar nefesi kuvvetliymiş. zavallı kadın.

 -duydun mu fatma hanım? kız dün gece eline boyayı fırçayı alıp sokağa çıkmış. babası evin kapısını açık görmüş de çıkmış arkasından. evleri boyayacam diyomuş. şarkı söylüyomuş bi taraftan da. allah çoluğumuzu çocuğumuzu korusun, kimsenin başına vermesin yarabbim.

 -dün götürmüş yatırmışlar artık. napsınlar koca kızı eve bağlayacak halleri yoktu ya. yemeden içmeden de kesilmiş son zamanlarda zaten. belki orda bi hal çare bulurlar. isteye isteye gitmiş hastaneye, hiç zorluk çıkarmamış. ama gülüyormuş hala. çok da genç vah vah.

 ellerimi birbirine bağladım. nasıl olsa bunun için de suçlayamazlar beni, üşüyordum derim. buraya geldiğim iyi oldu aslında. başımın etini yiyorlardı evde. burada çok konuşmuyorlar en azından. her şey az ve öz. delilik bile kararında.

 ilaçlarımı alıyorum. sigara içiyorum sürekli. birini söndürmeden diğerini yakıyorum. benim sigara içmeme izin veriyorlar, o kadar tehlikeli bulmuyorlar beni henüz. belki de sigara içmeme izin vermezlerse kendimi öldüreceğimi ima eden küçük bir şov yaptığımdan böyle davranıyorlardır. iyi oldu, çünkü o küçük şov bana iki gecelik revire mal oldu. eskiden de böyleydim. istediğimi bir şekilde elde ederdim. eder miydim?

edemediğim günlere dairdir

.....





6 Ağustos 2012 Pazartesi

"tavşan besleyen, kendisini kabullenmiş ve varsayan; ama, hiç görmemiş, göremeyecek, ve anlamayacak bir canlı ile iletişim kurmağa çalışmayı da öğrenmelidir---bu 'yapamama'ların da, en az kendi 'yapma'ları kadar, kendi kuruntusu olabileceğini de unutmadan..."

2 Ağustos 2012 Perşembe

şu hale bak sessiz sessiz gidiyor. konuşsaydı bu gerçek bir gidiş olur muydu bilmiyorum. hem baksana, yüzünde bir gölge bile yok. sence ayakları hafiflemiş midir? sence boyunduruktan kurtulmuş mudur? çok mu üstüne gittik? çok mu hiç üstüne gitmedik? ben bilmiyorum.

sana anlatılır sanırım. sen anlatılabilir görünüyorsun. yanılıyor muyum? yargılayacak mısın? uyuyamıyorum. efendim? neden mi? bilmem. sen neden uyuyabiliyorsun mesela? kime ait olanı ondan aldın da uyuyabiliyorsun? geleceğin parlak öyle mi? ben de öyle düşünmüştüm. avcumdan bir balık kaydı. ha, neden mi böyle konuşuyorum? bilmem. belki de gerçek bir balık gerçek avcumdan kaymıştır, bunu bilemezsin ki. yoo, hayır, olmadı öyle bir şey. bu şehirde insanın denizle arası yok.

mesela sana şunu sorsam? yarın ne olacak, desem? ne demek nerden bileyim, bunu bilmek çocuk oyuncağı. sende her olay bir başkasını doğurur, sen böyle yaşarsın. demek ki yarın da bir şeyler olacak ve sonra başka şeyler. yıldönümlerin olacak, yaş pastaların, seni hiç dinlemeyecek dostların. saçmalama, hakaret etmiyorum. bazı insanlar istediklerini kendisi gibi kalarak elde edebilir. ne kadar isterdim yerinde olmayı. ama sorsalar yerinde olabilme şansın var, ne dersin diye, olduğum yerden tek bir adım atmayacağımı da biliyorum. sen olsaydım kalender ve mutlu olurdum ve söyle bana bunları nasıl yazabilirdim?

yanlış görmedim dimi, ayağı takıldı yürürken? arkasına bakar mı dersin? -. ben de öyle düşünmüştüm.

güneşin aynasında

"güneşin aynasında ben
bende bir düş
düşte bir çocuk
çocukta yol
yolda toz
tozda avuç
avuçta kader
kaderde sen
güneşte akşam oluyor
ben düşünürken

düşüncemin çiçeğindesin
yedi iklim dört mevsimdesin
canımın yongalarında
gölge gibi hep peşimdesin
kırmızının kuytularında
yeşilin uykularında
karanfilin kokularında
şebnem olur gider gözlerin

arkamı dönsem önümde
istemesem de içimde
çocuğun umutlarında
kiminin korkularında

güneşin aynasında biz
bizde bir düş
düşte bir çocuk
çocukta yol
yolda toz
tozda avuç
avuçta kader
kaderde sen
güneşte akşam oluyor
ben düşünürken

kalemin yasaklarında
çalışan parmaklarımda
ve ağaran saçlarımda
tutsak olmuş bir düşüncesin
bil bakalım sen nesin"