30 Mayıs 2012 Çarşamba

sus
misafir geldi
ne çok tanıdık sesleri
alnını dağ ateşiyle ısıtmış yine
kalemini kim kırdı senin yine
bir lahza yelten unutmaya
tonlarca çileyle geri gelecek
ama içimde bir şey büyüyor
senden benden değil ondan
bilsem ağustos bizim içimizde
atsam bütün olmazları
evlerinden arabalarından geçsek
şehir üzerime kustu
sonunda bu da oldu
hep iğrendiğimiz adamlar
yanıbaşımda oldu
müsebbibi
kimsin?


29 Mayıs 2012 Salı

komik aslında. şu hayatta ölsem üzülmeyecek insanlar var.

ben bir şeyleri özlüyorum. kalpten kalbe giden bi yol vardı, ne ara onu terk ettik, unuttum. sigarayı da küllükte unutuyorum artık. ben bir şeyleri deli gibi özlüyorum. allahım gözümün önünde gömlekler uçuşuyor. tertemiz hayallerim vardı diye cümleler kuruyorum. seni görmeden seni görmek hala paha biçilemez. anlatıyorum hala anlamıyorlar. um-rum-da-de-ğil.

insanın kimsenin anlayamayacağı bazı şeyleri iki kişi yaşaması kadar başını döndüren bir şey olamaz. bütün şarkılar buna yazılıyor, filmler buna çekiliyor. bazıları da yaşıyor. şarkısız resimsiz. herkes yazardı, o yaşardı. bunu unutmama ihtimal var mı?


28 Mayıs 2012 Pazartesi

bir zamanlar. bir prenses, ellerini kaldırıp bir dua etmiş:

-tanrım, o hiç değişmesin.

hemen değişmiş. gülüşü, bakışı, yürüyüşü, her şey. o günden beri prenses özlediğinin ne olduğunu bilmeden özlüyor, sevdiğinin kim olduğunu bilemeden seviyormuş.

27 Mayıs 2012 Pazar

"On iki yaşındayız. Bütün aşıklar on iki yaşındadır, yetişkinlerin öfkesi de bundan kaynaklanır. Onun gülüşü, benim gözümde diğer tüm gülüşlerden farklı olmaya başladı, şimdiye dek hiç kimsenin böyle güldüğünü duymadım, tek bir akışla, başın arkasından gelen bir gırtlak şelalesi adeta, sırttan, profilden, aşağıdan ve yukarıdan gelen bir gülüş, sebepsiz bir sevinç gülüşü, yalnızca var olmanın sebep olduğu bir gülüş, gerisinin canı cehenneme."

21 Mayıs 2012 Pazartesi

sen onca yaz çiz, otur konuş, at tut, ondan sonra git... iyi şeyler birdenbire, iyi şeyler birdenbire, birdenbir. bi de gülümsememe engel olabilsem.

17 Mayıs 2012 Perşembe

"Ben köylüleri köylerde seviyorum. Kentlerin köy davranışlarını bırakmayan köylüler tarafından sarılması tedirgin ediyor beni. Köylerin de kentliler tarafından sarılması. Her ikisi de çarpık bir gelişme." 
tezer özlü 
dokunmayın entelime. şehrinde tarla kokan insanlar istemiyorsa demek ki. şehirler onun ve şehrin öyküsünü anlattığını düşünüyor ya kendince. ben de şehrimde acıya boğulmuş, bi ton parası olmasına rağmen yoksullardan bahseden ve onları yalnızca bir tür gözlem nesnesi olarak görmekten başka bişey yapmayan,  slim sigaralı ve kedili kadınlar istemiyorum. onu napıcaz?

14 Mayıs 2012 Pazartesi

"katır sırtında taşınan ölüler / unutursam kalbim kurusun"

13 Mayıs 2012 Pazar

tek cümleyle darmadağın olmak

"insan yarımyamalakların öyküsünü ömrü boyunca anlatabilir mi?"

11 Mayıs 2012 Cuma

ülkeme artık hiçbir şeye şaşırmamak gibi bir nimeti bana bağışladığı için hep minnattar oldum. fakat bu sefer beni bile şaşırtmayı başardığından kucaklar dolusu bir tiksintiyi sanırım hak ediyor.

avrupa'yı arayalım. gerçekten. biz bu işi beceremiyoruz içimiz pislik dolu diyelim. hukuk sistemimize el koymalarını isteyelim. adalet kelimesini yüzümüz kızarmadan ağzımıza alamadığımızı anlatalım. kendimiz de dahil kimseye acımıyoruz, kurtarın diyelim. başka yolu var mı?

gencecik insanlar hapse atılmamalıdır. hapishanelerinize tıktığınız her genç insan, çiçekleri hani doldurursun bir kazana, ateşe verirsin ya, güzel kokan bir şeye tahammül edemezsin ya, onun verdiği hissin aynısını veriyor.

biz bu ülkede puşiden cehennem, amed'lilerden hapishane yaratıldığını izlerken, bir hakim her zamanki kadar deliksiz uyuyor.

10 Mayıs 2012 Perşembe

"çoktandır aklımda. perşembe günlerini sevmem diye başlayacak adam anlatmaya. küçük hesapların ve kesintisiz kuruntuların hikayesi. tutunamayanlar'da şöyle bir dokunup geçtiğim konular var. selim'le oldukça güç bir tip, yani olumlu insan -bir bakıma- denemiştim. şimdi sürekli olumsuz bir tip düşünüyorum. küçük hesapların olumsuzluğunu. kimsenin okumadığı kitapları okuyan, kötü yaşayan bir adam. bu sırada zaten kendimi o kadar olumsuz hissediyorum ki kafamın yükünü alır biraz. adamın adı: hikmet. kadının adı: sevgi. hikmet kendinde kötü gördüğü -ve engel olmadığı- her özelliğini açıkça belirtiyor. aşağılık bir adam. self-conscious olmalı. hem de nasıl! hikayedeki bütün güzellikler, hikmet ve sevgi'nin ilişkisi. sevgi bunu hiç anlamıyor. hikmet farkında. fakat kötülüklerine engel olamıyor. gene de ilişkinin başından itibaren aralarında geçen her olayın küçük yönlerini görüyor. son okuduğum games people play'in deyimiyle 'bad games' oynuyorlar birbirlerine. underworld -dostoyevski'nin anlamında- games. kitabın başında hikmet sevgi'den ayrılmış. daha iyi de olmamış. beter olsun! olmak da istiyor. çocukluğundaki bütün kötü huylarına dönüyor. dolaşıyor ortalıkta ve hatırlıyor. küçük şeyler yaşıyor. sevgi ile yaşadığından daha küçük şeyler. içki, tartışmalar... sonra bırakıyor, hatırlama yoğunlaşıyor. yalnız hatırlama kalıyor. delirebilir. ya da onun gibi bir şey. kafasının sürekli çalışması ve insanlar için kötü şeyler kurması gittikçe sırf fantaziden ibaret bir yaşantıya götürüyor onu. bu arada tutunamayanlar ile bir sürü ilişki.

perşembe günlerini sevmem."

9 Mayıs 2012 Çarşamba

"aklım, haklıyım, et firarını

ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin
ondan ölümümü diledin

mayıstı
seni o yüzden bağışladım"

7 Mayıs 2012 Pazartesi

'dışardan bişey istiyor musun' diye her sorduklarında biraz huzur demem tesadüf değil. vallahi çocukluğumdan beri, biri kapıyı çalıp kucağında nur topu gibi bir huzur getirecek diye bekledim durdum.

benim öldüğüme mi inanıyorsun?

4 Mayıs 2012 Cuma

dünyadaki en temel ayrımın zenginle fakir arasındaki ayrım olduğuna dair fikrimden bir anda caydım ve bakın ne düşündüm:

dünyadaki en temel ayrımın, önüne gelen bir pastanın en güzel kısmını en başta yemek isteyenlerle, sona saklayanlar arasında olduğuna karar verdim. evet, aynen böyle oldu.

dünya aç gözlülerle, haz erteleyiciler arasındaki bir savaş meydanıdır.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

bir halk türküsüne nazire

"-kahveci oldum: çayın cibresi ile çay sattın dediler, pılımı pırtımı haciz ettiler.
-şoför oldum: karınca ezmemek için caddelerde yalpa yaptırdım otoya. sarhoş diye ehliyetimi aldılar.
-ressam oldum: tablo yaptım, resimlerime bakıp güldüler.
-çorapçı oldum: sen ayağımıza değil, başımıza çorap örersin dediler.
-artist oldum: sen çok meşhur bir jönsün, perdeye sığmazsın dediler.
-yarışçı oldum: hiç tavuk kovalamasını bilmiyorsun diye müsabakaya almadılar.
-tayyareci oldum: evvela yerde yürümesini öğren diye beni bebek askısına taktılar.
-sobacı oldum: senin gibi boruları biz takmıyoruz dediler. siz söyleyin boru mu bu?
-kaptan oldum: sen lenger takıp denizin dibini su üstüne çektin, ada yaptın dediler.
-hastanede hastabakıcı oldum: yan gelip yatmasını bilmiyorsun, sen hastasın dediler.
-doktor oldum: çelikten kalp ve sinirlerin varsa sana servis şefliği verelim, dediler.
-akıl hastası oldum: 'normalsin'. taburcu oldun, delirdin dediler.
-nihayet bütün dünya benimdir, diye dayattım. tımarhaneye yattım.
-keşifler yaptım -resimler sattım

 sayın okuyanlar şimdi oldu mu?
 taş gediğini buldu mu?"