27 Şubat 2011 Pazar

kötü bir rüya gördüm o zaman

kibar bir kadın olamadım. o çantayı hiçbir zaman sizin taşıdığınız gibi taşıyamadım. hep fazladan ağırlık oldu, yük oldu. lan makyaj yapmayı bile beceremedim. her şeyi nasıl elime yüzüme bulaştırdıysam, o ruj da öyle dağıldı gitti.

simone bacı demiş ki, kendine güvenen, kendi gibi olmak isteyen kadın, dişiliğini kaybetmeyi göze almalıdır. bunun gibi birşey söylemiş işte. tercih yaptım, bunu seçtim, ağzım bozuk, kafam zaten bozuk. psikolojisi alt üst olmuş, varoluşsal sıkıntılarıyla boğuşan, rujunu yanağına sürüp dağıtan kadın ancak birtakım filmlerde çekici oluyormuş. hakkaten sefillik. derdim çekici olmak falan da değildi ha, sadece canım sıkılıyordu,canım çok sıkılıyordu lan, ölüyordum sıkıntıdan. bana cazip gelenlerin de canı benden beter sıkılıyordu. acayip tehlikeli oyunlar oynadık. hepsi benim yüzümden. insan kendinin tam tersini bekler, onu istermiş hep, bilemedim. herkes için gayet olağan olan bu durum, bende kendini tiksintiyle gösterdi. ee senin zıttın diyelim, iflah olmaz bir pollyanna var karşında, yolun kenarına atılmış eskiler seni hüzünlendirirken, onda bir yükten kurtulmanın rahatlığına sebep oluyor. neyi paylaşacağız? bana trajik gelen onda gülünç. işin içinden nasıl çıkacağız? farklılıklardır ilişkileri besleyen. hadi canım! o senin kendi düşüncen.

meğer hepsinin düşüncesi. güneşe göç başlamış, ben gene uyuyakalmışım. kaçırdığım sınavlar, kaçırdığım sinemalar, kaçırdığım sevgililer yetmezmiş gibi, toplu kaçışı bile kaçırmışım. hepsi uykudan. ben uykuya kaçarken, onlar güneşe kaçmış. uyansaydın seni piç demeyin, bi dinleyin. sadece başka, başkalarının istediğinden çok farklı birşeyler istemiştim. benimle aynı şeyi istediğini düşündüklerimi hep yanımda istemiştim. yanılgım buymuş işte. onlar da diğerleri gibiymiş. o çantaymış, hep o çantayı istemişler. sen altıncı hissiyle harikalar yaratan idiot, bir bunu hissedememişsin.

bu benim trajedim. her zaman olan şey. biri diğerini kovaladı hep. çözüm mü? umrumda değil. en iflah olmaz yalnızlıkla baş etmek zorunda kalsam da bu böyle kalacak. umrumda değil. çanta senin olsun kardeş, arkamda durma yeter.

25 Şubat 2011 Cuma

...

çalışmayan buzdolabında su soğutmaya çalışmak kadar anlamsız. kalpteki damardan çıkıp, hayli uzun bir yol katettikten sonra ayak başparmağında hissedilir derecede yanma meydana gelmesinin, bir akciğer hastalığının belirtisi olduğunu düşünmek kadar belki de. ah evet, yani oldukça anlamlı dediğinizi duyar gibiyim.

‘Sonu ölümle biten bir yaşam saçmadır.’ non-sense. sense-yok.

22 Şubat 2011 Salı

20 Şubat 2011 Pazar


bütün amaç seni yalnız bırakmak. o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler. daha hayat vardı. bize bekletilenler vardı. güneşli güzel günler, bulanık, kapkara, kirli yağmurlara bulandı. bat dünya bat!

ve sen yine batarken dünya, ben karda ayak izi belli olmayan 'hayalet'e meylediyorum. küçüldüm, küçüldüm, yollarda beni görür gibi olup görmezliğiniz ondan. hayatta bu kadar sevme demişti annem, bugün ilk kez bana üzüldü.

en korktuğunun yalan duymak, yalan dinlemek, yalan görmek olması beyhude değilmiş. işte yine vuruyor dünya, en hassas yerin bin parça. insan yalansız da güzeldir, gerçek haline katlanırız, yanılıyorsun. sonun hep "senden başka kimsem yok" diyenlerden gelmesi ne kadar acı, ne kadar komik, ne kadar yabancı. en sonunda ben de kendime yabancı. korkularına sarılıp uyuyan bir yabancı. özlemeye korkan, düşü gecelerden kara.

yazmaktan da. yaşamaktan da. ölesiye. uzağım. fakat. allah. var. keder. yok.


"kedi dışarı çıkmasın, kapıcı içeri girmesin."

19 Şubat 2011 Cumartesi


"bu hayat bizde can ciğer komadı."

16 Şubat 2011 Çarşamba



"It is the east and Juliet is the sun. Arise, fair sun and kill the envious moon."

15 Şubat 2011 Salı

"ben ağlamakla söylemek arasında kalmışım. nasıl yapsam nasıl etsem bilemiyorum. eğer söylersem ağlamak gibi gönül ferahlatıcı bir nimetten uzak kalacağım. yok eğer ağlarsam ya rabbi, sana nasıl şükür ve övgüde bulunacağım?"

7 Şubat 2011 Pazartesi

dünya gözümde kerbela'dır/ allah'tan bulasın.