30 Nisan 2012 Pazartesi

çiçek dürbünü

ben ne isterdim?
fakat ben neyi istiyordum?
işte seni.
insan görmek istemiyorsa, allah bile gösterebilir mi ona yıldız gibi uyumu?
insan zıddıyla müstesnadır
daha önce kimse bana mercek tutmadı
neden korktun?
hikmet köşesinde oturmuş anlaşılmayı beklemiyor
belki anlaşılmak değil sadece eğlenmek istiyor
herkes gider, Sevgi gidemez
biz aslında seninle iyiyiz böyle
neden korktun?
bu son görüşmemiz iyi oldu, daha iyi tanıyoruz
ben bu evden ayrılamam
aslında kimse olanları önemsemiyor
hiçbirimiz gerçekten hiç aç kalmadık
direndiğin şey, kalır
türk filmlerindeki mağrur adam, mağdur kadın
ben bi sürü öykü yazdım
çaycılar olmasa ne yapardık bilmiyorum
ben her şeyi gördüm de bir şey gözümden kaçmış
çok genciz
ceketini omzuna asıp bütün sokaklar onunmuş gibi yürüdü
ve sen bunu gördün
ve rezil gülüşlerini soktu
ve böylelikle aklını zehirledi
büyü yapamaz oldun
değer mi?
hiç diyor musun keşke olmasaydı diye?
hiçbir soru öylesine sorulmaz
önüm arkam sağım solum pişmanlık
sen banyo yaparsın, güzel kokan ben olurum
sokağın adını hatırlayamıyorum
üç sene yeterli olur mu?
allah meşgul olsa gerek, can not be reached at the moment
gözyaşımızla bi göl yapsak, güneş çıkar hepsi buharlaşır, o kadar şanssızız
ay ne arabesk üniversiteye ne kadar da yakışmıyor
ülkemizde en çok yetişen şey köylüdür
n'olur dikkat et biri gözünü bağlamaya çalışıyor
güzelim gözlerini
ben sevgili de olurum, anne de olurum ben, yazar bile olurum
ama gece vakti bi daha minibüse binemem
kuşluk vakti ağlayamam
nasıl olur?
balona binemedik
lunaparka gidemedik
başkalarıyla oldu
beyaz elbisesiyle yağmurda yürüyen, çantasından tabancasını çıkaran kadın seni neden korkutuyor
muhtemelen annenle benim rüyalarımız aynıdır
kaybettin kabul et
eğer anlamıyorsa boşver tatlım
bütün nesneleri bi kenara da atsan birisi hep sana aittir
sabret, hem başkaları da seni öptü
bir omzu hep diğerinden aşağıda yürüyor
kelimelerin hepsiyle birlikte yüklensem bir şey ifade ediyor mu?
bugün ben bir adamı öptüm
ah neden korktun?
seslenmek dua etmek gibi
'gittiğin o gece ardından iki kadın oturup ağlayacak
biri annen diğeri ben
benim biraz ahım kalacak'
allahım affet
on iki tane defterim var
ayva çiçek açmış yaz mı gelecek
vallahi inanmam
bugün ben birini neden öptüm?
bakınız deliriyorum
göz göre göre vazgeçiyorum
durdurun
ona güvenim sonsuz, hafızası harikadır
eminim hatırlayacaktır bir sürü sabahın beşini
bin beş yüz metre yükseklikten sana seslendim
bunu yaptım
köyüme gittim
buğdaylar
çilek
üşüdüğünde hep yanındayım
kollarını içeri sok, hava soğuk, kolların hep buz
senin anlayışına hayranım
neden ben olmama izin vermedin
tuğba hep çok güçlüymüş
eski arkadaşlar öyle diyorlar
zamanı durdurabilsem
geri

kalbim kırık öleceğim
bilmem ne halt edeceğim

27 Nisan 2012 Cuma

bitmeyecek bir şeylerin olduğuna inanmak, ne büyük yalan. sürüngen gibi gelip yalanıyla affet diyene inanmak. yılan. tekrardan geleni, tekrardan evine almak. koyun koyuna yatmak. iyi düşünmek, iyi olacak demek. nasıl da ziyan. midem bulanıyor. zamanın bir yerinde aynı tastan yediğim yemeğin içine tükürmek geliyor. böyle omurgasız. zamana yazık. ufacık bir tiksinti gölü. kocaman bir umursamazlık denizi. umrumda değil. üstüne çektiğin pelerinin altında boğulmana az kaldı. umrumda değil. gölgen de silinecek. ben hiçbir şey görmüyorum. ben hiçbir şey hatırlamıyorum. ben sadece inanmayı hatırlıyorum. birine sarılırsan ona kötülük edemezsin bunu biliyorum. ama görmeyen gözler eninde sonunda kör damgasını yiyecektir. terazinin olmayan adaleti. içinde koşturduğun hayal dünyası bile çirkin. nasıl da göze ve kulağa hiç hoş gelmiyor. ben seni böyle bilmezdim. kaldı ki ben seni hiç bilmemişim. biz burda umursamıyoruz. aynen böyle. ettiğimiz hiçbir sitem allahın üzerinden çektiği ellerinden daha zalimce olmayacak. bunu bildiğimiz için umrumuzda değil. işte aynen böyle. şimdi yalanını, dolanını, yılanını, zehirini al gölgen de seninle birlikte kaybolsun. bu da ilk ve son olsun.

24 Nisan 2012 Salı

toprak, sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokar?

22 Nisan 2012 Pazar

Sevgili Masal,

şimdi senin annen kılıksız fakat, ihtimal ki düzgün bir işi olduktan, kendine bir çift esvap aldıktan, ve bir pazar akşamı geçemediği o sokaktan içinde hiçbir yanıcı madde uçuşmadan, uçarcasına geçtikten sonra, sen de bu aleme daha yakın olacaksın.

biz burda çok tuhaf zamanlar geçiriyoruz. yalnızlıktan birbirimizi ısırdığımız günler bile oldu. kimin kimi sevip kimden nefret ettiğini herkes biliyor ve her şey olabildiğince basit ve bayağı bir şekilde ilerliyor. yüklediğimiz anlamlar anlamsız çıktı, mesela ben o saatte orda olmaktan dolayı duyduğum pişmanlıktan birkaç kez kustum. sağlıklı biri olmaya, en azından o kadar çok kusmamaya özen gösteriyorum çünkü sen de bir bebek olarak en azından bu kadar kafası karışık olmayan bir anneyi hak ediyorsun.

gördüğün gibi yavrucuğum, hala bencil bir pislik gibi sana yazdığım mektupta bile kendimden bahsediyorum. ama tükürme, bi dinle, sor bakalım bunu neden yapıyorum. çünkü senin kadar benim de gazımın alınmasına ihtiyaç var. çünkü, anneannen biliyorsun, dünyanın en mükemmel insanı ama, bu sıralar beni dinlemiyor. hakim olmazsan hakkımı helal etmem diyor, başka bir şey demiyor. o yüzden sevgili Masal, sen de beni dinleyeceksin. kadın dayanışması yavrucuğum.

biliyorsun ben yazı falan yazıyorum. bundan para kazanmak gibi mülteci isteklerim de oldu ara sıra, bunu da biliyorsun. neticede kazanamadık. ben de böylelikle anladım ki, para kazanmak için hayal kurmamak gerekiyor. niçe diye bi bıyıklı var, sen geldiğin zaman sanıyorum ondan bol bol konuşacağız. ümit en büyük kötülüktür, çünkü işkenceyi uzatır falan diyor. buna benzer birtakım laflar. bunları hep konuşacağız. seni ayağımda sallarken (ki elbette her geleneksel anne gibi seni ayağımda sallayacağım), aforizmalardan mütevellit ninneler söyleyeceğim. loğusa cinlerine karşı yatağın kenarına ziller de asacağız, göbek kordonunu yeşeren bir filizin kenarına gömeceğiz, kulağına en bi güzel masalı, anka kuşununkini okuyacağız ve her cemrede sen biraz daha büyüyeceksin.

ve ben söz veriyorum, sana 'asla yalan söyleme'den başka birşey öğretmeyeceğim. bir de ahmet kaya'yı ve sezen aksu'yu ve zeki müren'i sevmelisin. çünkü onlar her zaman nefes almanı kolaylaştıracak. kürtleri ve çingeneleri ve şarapçıları da sevmelisin, çünkü onlar muhtemelen sen bile anne olana kadar hep esmer kalacak.

ve canım kızım, hayat babanın (ondan sonra bahsederiz) ve benim affedemediğimiz kadar hayaletlerle dolu. ama her şeye rağmen biz işte senin küçücük ellerinle bir piyanonun başına oturduğunu görmek için, aşık olup yemek yemediğinde biz de yiyemeyeceğimiz için, gözlerin illa ki simsiyah olacağı için, bunların hepsi için, gerekirse tüm gri renkleri kapatıp, yeşil bir mum yakacağız.

öperim gözlerinden.

21 Nisan 2012 Cumartesi

dünyadaki en temel ayrım ne erkekle kadınınki, ne doğuyla batınınki, ne kentliyle köylününki, ne senle benimki:

kat kat yaşlı da olsa yoksulun, zenginin önünde, ellerini kavuşturarak süklüm püklüm durmasınınki.

çünkü tarihin bilmem kaçında nasıl estiyse aklına, o tarlasını çitle çevirmeye karar veren adamın elleri sahip olmayı bize öğretti ve ondan bu yana iflah olmasını bilemedik.

thank you everybody. can I?

20 Nisan 2012 Cuma

ben sana günah işleyen ellerinden daha yakınım.

12 Nisan 2012 Perşembe

gökten üç molotof kokteyli düşmüş: biri yapana, biri atana, öbürü de tutana.

10 Nisan 2012 Salı

daha dikkatli bir düşünün şöyle. bugün biz 'canlı'nın ne olduğunu, nerede yaşadığını, adının ne olduğunu bile bilmiyoruz. elimizden kitaplar alınsa neye uğradığımızı şaşırırız. nereye gideceğimizi, kime yaklaşıp kimden uzaklaşacağımızı, kimi sevip kimden nefret edeceğimizi, kimi sayıp kimi hor göreceğimizi bilemeyiz.

bizim için insan olmak, etiyle, kanıyla, kemiğiyle insan olmak bile zor. 'genel bir insan' denilebilecek, nasıl olduğu belirsiz bir şey olmaya çalışıyoruz. aslında biz ölü doğmuş kişileriz. aslında çoktandır canlı olmayan babalardan çoğalıyoruz ve bu durum giderek hoşumuza da gidiyor. bir kolayını buluversek, neredeyse doğrudan doğruya düşüncelerden doğmayı sağlayacağız.

neyse, bu kadar yeter. bir daha 'yeraltı'ndan yazmak istemiyorum.