22 Ağustos 2011 Pazartesi

kesiksiz övgü

esmer güzeli neclâ'nın baktıkça "bayıldım" dediği gökyüzü
işte ben bunu mutlak yazmalıyım dedim
karanlıkta dünyayı bir bir hatırlamak
ben yeter dedikçe şehirlerin güzelleşmesi
bir anda kendi kendime bulduğum mutlu gerçek
bir kadın var beni onun iki eli iki gözü kurtarır yaşamamaktan
öyle hoşlanırım ki onunla yatmaktan utanırım artık

sabahları acıkmayı ondan öğrendim
"ve şüphesiz ki ettiğin bütün yeminler bir gün bozulmak içindir."

16 Ağustos 2011 Salı

14 Ağustos 2011 Pazar

sanıyor musun ki korkunun ecele faydası var? sahici bir sarsıntı, sahte bir dengeden iyidir.

12 Ağustos 2011 Cuma

nikotin

biz eskiden temiz kalan tek yerdir devrim derdik. yapacak bişey yoktu, inanmıştık buna. temiz kalmak ne demekse artık. sahi artık temiz kalmak ne demek?

candan daha yakın bir dostuma açmıştım bu konuyu gecelerden bir gece. demiştim ki temiz kalmak temiz kalmaktır işte, herkes olanca gücüyle çekerken seni ipin bir ucundan, yerinden bir santim kımıldamamaktır, içinden gelmiyorsa asla gülmemektir başkasının yüzüne sırf seni daha çok sevsinler diye. yakışmayan sana, üzerinde şık durmayan hiçbir hali kabul etmemektir, ne biliyim ya, temiz kalmak orda onlara ilişmeden, eğlenmek kendi başına, zaten neşesi yeter.

o benimle aynı fikirde değildi. zaten bazen, kimse seninle aynı fikirde olmaz ya, sırf sen temiz kaldığını düşün de daha dik yürüyebil diye. dostlar bazen bizi çok düşünür gibi yaparken, en ufak bir fikirleri bile olmaz.

hani düşün o lanet, melun ve de ıssız adaya iki kişi düşmüşsün. kafandan başka yükün yok. yanına da birini vermişler, soruyu sorduklarında kimi almak istiyorsan onu işte. ıssız ada yani, allah'tan saat yok yoksa hepten kafayı yerdin. yanında saat gibi biri var ama. adaya düşmeden önce biriktirdiğin her şeyi ona anlatman lazım. sanki o an'a kadar hep bunun için yaşamışsın gibi. o da aynısını senin için yaşamış gibi. ne kadar? ben en çok bunu merak ediyorum o ikisi ne kadar tek bir insan olabilecek? eritecekse bizi ıssız ada tek potada eritsin. öyle kolay mı?

değil. hiçbir şey kolay değil. sudan çıkmış balığa dönmek de, kendine her zamankinden fazla inanmak zorunda kalmak da kolay değil. hem kolay değil yeniden takvimlere bakmak, ayı, günü saymak. bir kuş gelse de gagasında bütün dünyayı taşısa, götürse uzaklara. söz veriyorum aşağı bakmaktan korkmayacağım.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

1 Ağustos 2011 Pazartesi

münacaat

bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâk
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.

vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.

hata yapmak
fırsatını adem'e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi.

gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.

gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada benî âdem
her gün küsülü kaldık.

bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.

şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?