28 Eylül 2011 Çarşamba

mithat efendi mahpeyker'i görür ve derhal aşık olur. derhal.

derhal git bu evden. derhal bu evi de al git, ben de duvarları ziftle boyayacağım.

çünkü ben sen yokken duvarları hep ziftle boyayacağım ve ziftin içinden bembeyaz bi şair çıkaracağım.

tüm bunlar için derhal aşık ol ve git.

"çünkü inanmak seccadeyi aynı zamanda kendi gırtlağına da uygulamaktır."

diyelim ki çamlıca tepesindeyiz. adetim olmadığı halde çok çamlıca tepeliyim o gün.

sen de ormandasın. av denemez mevsimi değil, sen hep ormandasın.

derhal o ormandan çık, aşık ol, ve git.

çünkü ben çıktım, oldum ve gittim. elimde bi sürü gelincik ve kırlangıç ve martı ve kedicik.

sen derhal gözüne indir perdeyi ve çıkma ve aşık olma ve gitme.

sayıkla. say. kaç etti. dört bahar dönümü daha. say. kaç etti. sayıkla. say.

26 Eylül 2011 Pazartesi

seyrederim hayret ile şu alemi
ne bilinir kıymet, ne kıyamet
allah'a emanet ne gelir elden

ne sahibim bu yerde, ne kiracı
sadece bir ömürlük misafirim ben.

23 Eylül 2011 Cuma

dileyebilseydim bir dilek tanrıdan eğer, hiç sıkılmamayı isterdim hiçbir şeyden hiç.
te o vakit, sesler iki yandan kucaklaşır.
gölgeler selamlaşır.

18 Eylül 2011 Pazar

gözlerimin önünde sıcak, ılık, ışık yürüyorsun. çıkarıp o tişörtü, üstüne gömleğini geçiriyorsun. gözlerimin önünde büyüyorsun. seni seviyorum.

12 Eylül 2011 Pazartesi

-nasılsın?
-senden iyi değilim.
-iyi misin demedim, nasılsın diye sordum. aradaki farkı fark ettin değil mi?
-çok mu iyisin?
-senden iyiyim.
-herkes benden iyidir. çünkü ben, arzı boynuzunda taşıyan öküzüm.
-kendine haksızlık etme.
-sen bana haksızlık et o zaman. hoşuma gidiyor.
-bunu bir hobi haline getirmeyelim sonra?
-neden olmasın? böyle sürüncemeli, serzenişli bir hayat. o kadar da farkımız olsun.
-ne kadar?
-o kadar yani. bütün farkımız bu olsun.
-ya çiçekler? onlar da gider mi?
-saçının kenarına takarsan gitmez. orası çiçek yeri. çiçek orda daha güzel.
-sen nerde daha güzelsin?
-ben güzel olamam. çağıran olurum, çağrılmayan olurum, çeken olurum, iten olurum ama güzel olamam.
-yine mi senden konuşacağız hep? ya benim efkarım ne olacak?
-önce suya karışacak. ordan bir çiçeğe, çiçek kulağının arkasına...
-sen benim yanımda. senin başın omzumda, biz versek omuz omuza, belki daha hafif yağmurlar, belki daha yaşanılır dünya...

8 Eylül 2011 Perşembe

dünya yuvarlak değil
ırmak denize kavuşmuyor
yol bir yere varmıyor
deniz mütemadiyen karaya vurmuyor
ağaç âh o kimsesiz göğe uzanmıyor
kimse kimseyi sevmiyor
kimse kimseyi anlamıyor
zifiri karanlık aynada
sır sûreti tutmuyor
ne yandan baksam
boşluk sızmıyor
uzattığım ellerim
ellerine uzanmıyor
dünya yuvarlak değil
dünya dönmüyor

7 Eylül 2011 Çarşamba

neden hakan günday okumalıyız?

çünkü öfkesi var, tıpkı bir çocuğunki gibi saf, katıksız, keskin bir öfkesi. çünkü mutluluğu anlatıyor hem de bir çocuğunki gibi çıplak, uçuran bir mutluluk. çünkü hepimiz gibi o da O'nun beyaz mantosundan çıkmış:

"çünkü eğer bu dünyada bir yerlerde, insanlar çocukları bombalıyorsa, bunu bilmeye gerek yoktu. o dünya zaten yanmış çocuk eti kokardı. eğer bir yerlerde başka çocuklar açlıktan geberip gidiyorsa, bunu da bilmeye gerek yoktu. o dünyanın zaten açlıktan nefesi kokardı. ve çocukların burunları bu kokuları alır, ergen öfkesi olarak da geri verirdi. ta ki burunları yetişkin uysallığıyla tıkanana kadar."