14 Ağustos 2012 Salı

sevgili su samuru,

inan böyle bir hayvanın var olup olmadığını bile bilmem ben. su samuru. su samuru. kulağa hoş geliyor. olmayan birine mektup yazmak da gönle hoş geliyor su samuru, sen de bunu bilemezsin.

ama biliyor musun bir gün sadece mektuplardan oluşan bir kitap yazacağım. su samuruna, dervişlere, cadılara, ölmüşlere ve göçmüşlere mektuplar. tek derdim okusalar da bana cevap veremesinler. ne dersin şansı var mı böyle bir kitabın?

benliğimi kaybediyorum su samuru. gündelik, beylik sohbetler arasında kendimi kaybediyorum. fitili ateşleyen o ilk ve tek olayı bir türlü hatırlayamıyorum. ne oldu da bu hale geldi bilmiyorum. kelimeleri şeker sandığım zamanlar vardı mesela. ellerinden tutup parka götürürdüm kelimelerimi. biri beni seviyorsa bilirdim, o kelimeleri seviyordu. şimdi hepsini kaybetmiş gibiyim. insanlığa katacak çok şeyim olduğunu düşündüğüm zamanlar da hurafeydi, o değil ki konu. ama böylesi... sanki kimse bana bir şey ekleyemez ve ben kimsenin eksik hiçbir şeyine derman olamam gibi. kendim de dahil hiç kimseden, hiçbir yerden beklentim yok. gibi. garip. burda, kendimi tavana astım ve beni bulan olmadı gibi.

niye yazıyorsun ağlamak varken? desene su samuru. ağlarsam her şey çözülür, ben de çözülürüm, kabullenirim. yitirdiğimi. onun yerine şems'e koşuyorum. siyah bir adamın, siyahlar içinde umut vaad etmesi kulağa imkansız gelse de son dediğin başlangıç, son dediğin aslında başlangıç, şems dediğin aslında güneş değil gece. beni aralarına alırlar mı dersin su samuru?

ya anlamayı da yitirirsem? övündüğüm pek bir şey kalmadı. ya artık hissedemezsem ve bu sahiden umrumda olmazsa? ait hissedersem kendimi, benimsersem? ziyanı yok ama değil mi, gülüşü yeter bize. hatırlamak ne büyük nimet ve nasıl da büyük bir külfet. beynim acıyor su samuru. beynim acıyor. bittiğini kabullenemiyorum. utanç diye bir şey peydah oldu, hiç tanıdık değil, yüzüne bakamıyorum, sarılamıyorum, çok üşüyorum, çok üşüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder