5 Nisan 2011 Salı

...

"keşke tembelliğim nedeniyle olsaydı tüm bu serseriliklerim. tanrım öyle olsaydı kendime ne kadar çok saygı duyardım! isterse tembellik olsun; benim bir özelliğim var, bunu biliyorum diye düşünerek kendime karşı en büyük saygıyı duyardım. benim için 'kim bu adam' diye sorulunca yanıt olarak 'tembelin biri' yanıtını verirlerdi. ben bunu duymaktan son derece keyif duyacaktım. benim de kendimce bir özelliğim, benim için söylenen bir şeyler olacaktı. ne diyorsunuz siz, 'tembel' sözcüğü, şaka değil; bir ünvan, bir makam, bir başına bir gelecektir. benimle alay etmeyin, dalga geçmeyin, gerçektir, böyledir bu. bu durumda ben hak etmiş biri olarak seçkin bir derneğe üye olur, kendi kendime saygı göstermekten başka bir iş yapmazdım. bir arkadaşım vardı, yaşamı boyunca latifte şarabının uzmanı olmakla övünürdü. bu özelliğini, eşi bulunmaz bir erdem kabul ediyor ve kendisinin erdemli bir insan olduğu konusunda en küçük bir kuşku bile duymuyordu. ölürken, müthiş bir iç huzuruyla dolu olduğu kadar, zafer kazanmış olanların görkemli mutluluğunu da tatmış durumdaydı. bunda da sonuna kadar haklıydı elbette. ben tembel olabilsem buna bir de 'oburluk' eklerdim. ama öyle sıradan bir tembel obur olmazdım. hani, tüm güzel ve yararlı şeylere ilgi duyan tembel oburlardan olurdum. siz ne dersiniz buna? ben böyle olmayı ta başından beri düşlemişimdir. bu 'tüm güzel ve yararlı şeyler' kırk yaşımda bana önemli ölçüde sıkıntı verdi, ama bu kırk yaşındayken oldu. oysa gençlik yıllarımda, oh, o sıralar bambaşka olurdu tabi. o zaman hemencecik bir de iş bulurdum kendime. tüm o güzel ve yararlı şeylerin onuruna içerdim. kadehime önce bir damla gözyaşımı akıtırdım ve şarabımı o ' tüm güzel ve yararlı şeyler'in onuruna kaldırma fırsatını hiç mi hiç kaçırmazdım. dünyadaki her şeyi güzellik ve yararlılık açısından görürdüm. en kötü, en çirkin şeylerde bile yararlı ve güzel yanlar bulmasını bilirdim. bir de olabildiği kadar sulugözlü olurdum. söz gelimi bir ressam 'Ghe' ayarında bir tablo yaptı diyelim, hemen o ressamın sağlığına ve onuruna içerdim, çünkü tüm güzel ve yararlı şeyleri severdim. bir yazar diyelim ki 'canınız nasıl isterse' adlı bir kitap mı yazdı, hemen 'canınız nasıl isterse'nin onuruna kadehimi kaldırırdım. dedim ya ben 'güzel ve yararlı şeyler'in hepsini severim. tüm bunlara karşılık da bana saygı gösterilmesini ister ve bekler, göstermeyenin de yakasına hemen yapışırdım. rahat rahat yaşayıp gösterişle ölmekten daha ne güzel ne vardır? salıverdiğim göbeğimi, üç kat olmuş gerdanımı, rezilcesine yukarıda tuttuğum burnumu yolda giderken görenler, 'şu kalantor herife de bakın,eh,olunca böyle olmalı' derlerdi. sevgili okuyucularım, ne olursa olsun, yaşadığımız şu olumsuz çağda böyle gönlü okşayan sözler duymayı kim istemez! "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder