9 Nisan 2011 Cumartesi

beyazıt'tan notlar.



illa bir şeylerden vazgeçmemiz gerekiyorsa, bırakalım o öğle uykularımız olsun. feda ettiklerimiz ayağımızın altından kayıp giderken izlemek, görmek, bilmek, donmak.

süleymaniye'nin minaresinin hemen yanından geçen uçak mektup taşıyor. birinin kalbini alıp, diğerine taşıyor. yağmur yağınca bazen nehirler taşıyor. seviyorum, artık sabrım taşıyor.

kadıköy'de bir bank var. o bankı bir gece tutuşturmuşluğum var. benim sorumluluklarım var, ama kendime hiç. hapse giren insanların yüzünde de arsız bir ifade var. aklımı gönlümle barıştıramadım.

günahım boynuma, ben de az değilim. günlerce izmaritleri takip ettim. anne, lütfen beni burada daha fazla arama, saçlarıma düşen yıldızlar senin yüzünden deme, ölürüm, anne umarım senden önce ölürüm.

ve ben bir de şu evreni insanlardan bağımsız düşünebilsem. allah'ın eli yok, yok eli. sırat köprüsünde aklıma dünyalıklar geldiği için, kararsızlıktan adım atamayacağım. rabbim, beni benle başbaşa bırakma.

çünkü bizler, üzerinden viyadük geçen evleri anlatan adamı ciddiye almazken, adamın karısı elektrik sayacına sakız yapıştırırken, ve çocuğuna flüt alamayan baba hiç komik değilken hala gülüyorsak en az herkes kadar allah belamızı versin.

dur, bir saniye, şu adam senden daha güzel bakıyor. hem ben onu da sevmiştim. ya da dur dur, şaka yaptım.

en iyisi, biz evlenelim, sen de eve kömür taşı. çocukların kömür gibi gözleri olsun. ilk okudukları roman ince memed olsun. tek derdimiz aşk olsun. ben severim ahım kalır, dostlar benimle olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder