"yokladım yavrumu, yarası yoktur
yürekte yarası beş imiş meğer"
adıyaman yolu yaman.
25 Ocak 2012 Çarşamba
öfkeyle silkeleyip perişan yelesini
delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden
gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi
-kim söz edebilirmiş aşk varken cehnnemden
binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse
lanet o budalaya, o dürüstlük satana
çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip
aşka dürüstlük denen saçmalığı katana
serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi
gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz
bir işe yaramayan inmeli bedenini
sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz
delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden
gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi
-kim söz edebilirmiş aşk varken cehnnemden
binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse
lanet o budalaya, o dürüstlük satana
çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip
aşka dürüstlük denen saçmalığı katana
serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi
gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz
bir işe yaramayan inmeli bedenini
sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz
15 Ocak 2012 Pazar
şurdan şu serumu alıp boğazıma mı dolasam acaba? yan yataktaki teyze ölüyo mu lan? bismillahirrahmanirrahim.
gece olunca hastaneler tımarhanelere benzer. hemşire hayalet olur. çirkiiin, beyaaaz, yumuşatıcı kokan önlükleriyle gelirler. yatsan yatamazsın, kalksan nereye gideceksin allah aşkına! hastaneler geceleri tımarhane kokar.
buralar da aynı hastaneler gibi kesif kesif kokan, başında huniyle gezilen, önlüğü önden bağlanmış yerlere benzedi. film replikleriyle gezilen bu yerler bilincin gidip geldiği, sadece kokuya duyarlı, bi kere sarılıp kaçacak yerlere benzedi. İNSAN SEVDİ Mİ BUNA BİR ÇARE DÜŞÜNMELİ. insan sildi mi asıl buna bir çare düşünmeli ve kayboluyor diğer yüzlerin arasında artık her zerresi.
kesik kesik bileklerden nasıl olur da bu tımarhanede kan yerine çiçek akar? her şeyi böyle güzel yapan yanımızda yürüyen gölgeydi. artık hastane, önlükler, unutulmaması için duvara asılan yüzler, hatırlamak için gelen şarkılar, geçmemesi için edilen dualar yanımızda. gölge yok. insan her yanı dehşete salacak kökünden bir eyleme niyetlenir ya bazen, havaya uçan binaları hayal eder, bütün sokağın aynı anda sigara içişini, sokaktaki çocukların hepsinin cüzdanının kabarık, evi olmayanların plazaları, sürekli somurtan kızın ansızın sevişmesi nasıl olmuşsa öylece gülümsemesi, aniden havalanan uçaklar, bir milyon kişinin arasında göz göze gelen dört adet göz, o kadar iyi çekilmiş bir film ki o kadar olur. biz bunların hepsini ayrı ayrı özlerken, nasıl oldu da seyirci kaldık?
İNSAN SEVDİ Mİ BUNA BİR ÇARE DÜŞÜNMELİ. hayal kurmamalı mesela. sarılıp uyumalı. için niye cız cız cız cız ediyor, o ev niye işkence ediyor, yastık, nakış. bana ilmek ilmek sevmeyi öğretti. sonra bi gün uyandık. bakışsız bir kedi kara. toza dumana hasret kaldık.
gece olunca hastaneler tımarhanelere benzer. hemşire hayalet olur. çirkiiin, beyaaaz, yumuşatıcı kokan önlükleriyle gelirler. yatsan yatamazsın, kalksan nereye gideceksin allah aşkına! hastaneler geceleri tımarhane kokar.
buralar da aynı hastaneler gibi kesif kesif kokan, başında huniyle gezilen, önlüğü önden bağlanmış yerlere benzedi. film replikleriyle gezilen bu yerler bilincin gidip geldiği, sadece kokuya duyarlı, bi kere sarılıp kaçacak yerlere benzedi. İNSAN SEVDİ Mİ BUNA BİR ÇARE DÜŞÜNMELİ. insan sildi mi asıl buna bir çare düşünmeli ve kayboluyor diğer yüzlerin arasında artık her zerresi.
kesik kesik bileklerden nasıl olur da bu tımarhanede kan yerine çiçek akar? her şeyi böyle güzel yapan yanımızda yürüyen gölgeydi. artık hastane, önlükler, unutulmaması için duvara asılan yüzler, hatırlamak için gelen şarkılar, geçmemesi için edilen dualar yanımızda. gölge yok. insan her yanı dehşete salacak kökünden bir eyleme niyetlenir ya bazen, havaya uçan binaları hayal eder, bütün sokağın aynı anda sigara içişini, sokaktaki çocukların hepsinin cüzdanının kabarık, evi olmayanların plazaları, sürekli somurtan kızın ansızın sevişmesi nasıl olmuşsa öylece gülümsemesi, aniden havalanan uçaklar, bir milyon kişinin arasında göz göze gelen dört adet göz, o kadar iyi çekilmiş bir film ki o kadar olur. biz bunların hepsini ayrı ayrı özlerken, nasıl oldu da seyirci kaldık?
İNSAN SEVDİ Mİ BUNA BİR ÇARE DÜŞÜNMELİ. hayal kurmamalı mesela. sarılıp uyumalı. için niye cız cız cız cız ediyor, o ev niye işkence ediyor, yastık, nakış. bana ilmek ilmek sevmeyi öğretti. sonra bi gün uyandık. bakışsız bir kedi kara. toza dumana hasret kaldık.
8 Ocak 2012 Pazar
sevdadır
Göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsın
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim
üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yeryüzü ne kadar geniş
ne kadar dar
Dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
Hasretine vur beni
Giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağışla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum
Günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
Seni ben her yerinden öperim
bunu unutma
kadere inansaydım
sana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
öyle kırık bakma bana
Caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
Bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu...
Oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu
Elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen içerde
Ben dışarda...
Oy mahpusluk mahpusluk.
kokla
açılırsın
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim
üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yeryüzü ne kadar geniş
ne kadar dar
Dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
Hasretine vur beni
Giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağışla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum
Günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
Seni ben her yerinden öperim
bunu unutma
kadere inansaydım
sana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
öyle kırık bakma bana
Caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
Bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu...
Oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu
Elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen içerde
Ben dışarda...
Oy mahpusluk mahpusluk.
7 Ocak 2012 Cumartesi
aslına bakarsan insan her şeyi unutur. kavgaları, savaşları, gece yarısının karanlığını. ama ismini bilemediğimiz bir tür muska. işte hep aklımızda kalacak.
balık nasıl olur da kayar gider sımsıkı tuttuğun bir avuçtan. ve nasıl olur da bir balık avcundan kayarken zaten tepetaklak olan dünya bir daha dönmez? pamuk ipliğine bağlı nefesin nerde nasıl kesilir? kalkan yapsak ya insanlardan etrafımıza, arkasına saklansak. hiç mi özlemezsin dışarısını?
bu pislik, kusmuk dolu şehirden de geçilir. hiçbir zaman var olmayan bir rüyayı hep görmek istiyorsun.
balık nasıl olur da kayar gider sımsıkı tuttuğun bir avuçtan. ve nasıl olur da bir balık avcundan kayarken zaten tepetaklak olan dünya bir daha dönmez? pamuk ipliğine bağlı nefesin nerde nasıl kesilir? kalkan yapsak ya insanlardan etrafımıza, arkasına saklansak. hiç mi özlemezsin dışarısını?
bu pislik, kusmuk dolu şehirden de geçilir. hiçbir zaman var olmayan bir rüyayı hep görmek istiyorsun.
6 Ocak 2012 Cuma
burda bu köşeden şöyle baktığımda hangisinin biz olduğunu kestirmek imkansız.o çocuğa sordum nerde gördün mü, dedi ki tanıyamadım. hepsine sordum tek tek, belki birisi hepsinden ziyade hatırlar diye. bir ben mi gördüm herşeyin o kadar güzel olduğunu, yalnız ben mi sonsuza kadar dedim?
kalem bile bana yazmıyor. herşeyden arınmış o gül gibi halini ben herkesten önce sevdim. başka biri dizsin aşk uğruna methiyeler, elinden geleni koymasın ardına, aşk desin, böyledir desin. ama aşk yağı döktüğünde cızırdayan kızgın tavadır. bunu ne sen, ne ben, ne o. değişmeyecek tek şey yakan bir şey, sabahın köründe sokaklarda koşturan şey, kendini taksilerde bulduran şey. biz de isterdik öyle bi hastane odasında kurdelelerle oturmayı, bir bebekle beraber gözlerini hayata yeniden açmayı. sayıklamayalım, cümle kuralım isterdik, ne söylesek inilti. ama nasıl bir büyü, böyle nafile, böyle hep nafile konuşturan, yalandan kaçan. hem kim döker bu kadar gözyaşı, ihanetlere karşı. yalancı.
kalem bile bana yazmıyor. herşeyden arınmış o gül gibi halini ben herkesten önce sevdim. başka biri dizsin aşk uğruna methiyeler, elinden geleni koymasın ardına, aşk desin, böyledir desin. ama aşk yağı döktüğünde cızırdayan kızgın tavadır. bunu ne sen, ne ben, ne o. değişmeyecek tek şey yakan bir şey, sabahın köründe sokaklarda koşturan şey, kendini taksilerde bulduran şey. biz de isterdik öyle bi hastane odasında kurdelelerle oturmayı, bir bebekle beraber gözlerini hayata yeniden açmayı. sayıklamayalım, cümle kuralım isterdik, ne söylesek inilti. ama nasıl bir büyü, böyle nafile, böyle hep nafile konuşturan, yalandan kaçan. hem kim döker bu kadar gözyaşı, ihanetlere karşı. yalancı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)