İNTİHAR EDEN ÜNLÜ YAZAR HİKMET HAKİKAT İLE RÖPORTAJ
-insanın en büyük utancı nedir?
-görmek istediği kendiyle, gördüğü arasındaki farkın büyümesi sanırım.
-idealist biri misiniz?
-ilk gençliğimde öyleydim. zaman zaman nefret ederdim herkesten. nefret. aşırı duygularım vardı o zamanlar. dengeyi sağlayamazdım ve bu durum içten içe hoşuma giderdi. yaşadığımı böyle hissederdim.
fakat, ben erken büyüdüm. cinnetli anları erken terk ettim. anlamsızlığa verdiğim anlam bütün sevdiklerimin önüne geçmişti ve seveceklerimin. başka türlüsünü bilmiyordum. kendi anlamsız hayatıma onları dahil etmekten çekindiğim için değil, bu dünyayı sadece kendime has kılmak için.
hırslarımı da bu yüzden kaybettim. yastıklar. ve sıcak bir yorgan. öğle uykuları ve birtakım boş zamanlar. bana öylesine çekici geliyordu ki, kağıt kalemi elime aldığım zaman sanki biri bunu bana silah zoruyla yaptırıyor sanırdınız. hiçbir şeyimi hiç kimseyle paylaşmak istemiyordum. ellerimi, beynimi, kalbimi. her şeye sahip olacaklar, ele geçirecekler gibi hissediyordum.
-kimler?
-onlar. benim ve birkaç kişilik küçük grubumun dışındaki herkes. her yerdelerdi. bir tek ben görüyordum onları sanırım. gruptakilere anlattım bu durumu. benim kadar heyecanlanmadılar. ben de ayrıldım o gruptan (gülüyor)
-bu grup gerçek miydi hikmet bey?
-ne fark eder. gerçek sözcüğünü araya sokmanın anlamı var mı? gerçek kadar insanı inciten bir kelime yoktur.
bir sabah yürüyüş yapmak için evden çıkmıştım. yolun kenarında bir çöp birikintisi vardı. çürük sebzeler, eski giysiler, boklu bebek bezleri... bir de kedi. ölü bir kedi. kan içinde. araba ezmiş, bağırsakları parçalanmış. kedinin kırılmış ayağının dibinde bir demet kırmızı gül ve yanında bir nişan yüzüğü...
gerçek, o zamandan beri bu görüntüden ibarettir benim için. gözümün görmek istemediği, üstünü örtmek istediğimdir gerçek. gerçek maddedir.
metafizikle aram bu kaçış sebebiyle iyi sanırım. düşler gerçek değildir. sarhoşluk da. orgazm hiç gerçek değildir mesela.
-uyuşturucu kullanır mıydınız?
-ben ona 'perde' demeyi tercih ediyorum. gerçekle gerçek olmayan arasına çekilen, kiminde şeffaf, kiminde kalın bir perde.
-karınızı sever miydiniz?
-şarkım yarıda kaldı/aklım da karıda kaldı. (gülüyor)
karımı severdim. ama onu öperken gözlerimi kapatmadım hiç. karım lavanta kokusu sürerdi. sevmezdim bu kokuyu. tam 14 yıl lavanta kokladım. ama ben karanfil severim. karıma bunu hiç söylemedim. keşke söyleyebilecek cesaretim olsaydı...
-aşık olduğunuz, daha doğrusu karınızı aldattığınız o kadın. nasıl biriydi?
-karanfildi. sahilde yürüyordum bir gün. denizin kenarına oturmuş ağlıyordu. hiç ses çıkarmadan, yüzünün hatlarında hiçbir değişiklik olmaksızın, ifadesiz, öyle bir ölüye ağlar gibi ağlıyordu. döndü bir an, bana baktı, gözlerimin içine. ben o kadının gözlerinde gerçek olmayan her şeyi gördüm. acıyı, hüznü, umutsuzluğu ve aşkı. evet, aşkı. o adamdan nefret ettim. öldürmek istedim onu. biliyordum, yanına gidip konuşacaktım, elini tutacaktım. bana sarılıp ağlayacak, olanları anlatacaktı. ben gözlerine bakıp üzülme diyecektim. orada, o an, ona aşık olacaktım. kalbim yeniden 20 yaşındaki gibi hızla atacaktı. kalkıp bir yerlere gidecektik, bir şeyler içecektik. o çok içecekti. bir otele gidecektik. sevişecektik. o'nun adını sayıklayacaktı, ağlayacaktı. ona sarılıp sadece üzülme diyebilecektim. kendine gelince bana kendinden bahsedecekti. geleceğe dair umutlarından, başka bir dünyanın mümkün olduğundan, bazen alıp başını gitmek istediğinden. o anlattıkça ben daha çok sevecektim. alıp içime katmak isteyecektim. sonra karım arayacaktı: 'dün gece nerdeydin, telefonun neden kapalıydı?' diyecekti. iş seyahati karıcığım diyecektim. o evli olduğumu öğrenince önce sinirlenecek, sonra gülecekti. kimbilir, orta yaşlı yakışıklı adamın evliliğini tehlikeye atarak onunla birlikte olması belki de hoşuna gidecekti. sonra sık sık görüşecektik. en yakın arkadaşı olduğumu söyleyip, sevdiği adamı nasıl da çok sevdiğini anlatacaktı bana. ben sabırla dinleyerek, onu öpmek için fırsat kollayacaktım. ben aşıktım, o da genç.
bazen gözleri bir noktaya takılır, dakikalarca bakışlarını çekmezdi. öyle bir manzaraydı ki bu, bu kadının içinde ölen biri vardı. bambaşkaydı. bir gün beni bir bara götürdü. çok gürültülü müzikler çalan bir bara. zorla dans ettirdi. takım elbisem ve ben. inanır mısınız? kalk çin'e gidelim, dağa çıkalım, yada hippi olalım dese bir saniye düşünmeden yola çıkardım. yaşıtlarından farklıydı, mutsuzdu. onu seviyordum.
-sonra?
-sonra mı?
bir gün buluşacağımız yere yanında bir gençle geldi. el ele. bana öyle detaylı anlatmıştı ki, görür görmez çocuğun o olduğunu anladım. fakat beni öldüren el ele gelişleri değil, aşık olduğum kadının aşık olduğum bakışlarının yerini, dünyanın geriye kalan insanlarının hepsinin bakışlarına benzer bakışların almasıydı. gülüyordu. oyuncağını geri almış bir çocuğun zaferine güldüğü gibi. onları öylece bıraktım ve eve döndüm.
- o gün mü?
-hayır, üç gün sonra. onu ilk gördüğüm yerde. tuhaf, bu kez denize ifadesizce bakarak ağlayan bendim. tetiği çekerken elim titremedi. o kız benim hayata son tutunma çabamdı. meğerse o da gerçekmiş.
- kusura bakmayın, sizi severek, beğenerek okurdum ama tam bir denyoymuşsunuz hikmet bey.
-hikmet kaçar!
29 Kasım 2012 Perşembe
21 Kasım 2012 Çarşamba
18 Kasım 2012 Pazar
- randıman alamıyorum.
- o puroyu çıkar bi ağzından, çıkar.
- yani diyorum ki ben bir yere gittiğimde, görmek istediklerimi orada hazır bulmalıyım. neden böyle oldu? benim olduğum yerde olan her şeyin aslında benim yüzümden olması gerekiyordu.
- ama öyle değil. katresin alemde ama dilde derya olmuşsun.
- işte sen de haksızsın. önemli ve kıymetli olduğumu kanıtlamak için daha hangi şekillerde rezil etmem gerekiyor kendimi?
- sen, bilmelisin ki, bazı insanlar kendileri gibi kalarak elde ederler istediklerini, sen onlardan değilsin. kanlı canlı, ete kemiğe bürünmüş halinle, bunu çok da başarabilecek biri değilsin.
- neden?
- çünkü kadınlarda sürekli aradığın bazı şeyleri- uyum gibi- kendi hayatına taşımadan, bu çürük halinle başarıya falan ulaşamazsın. iyi ve güzel olan her şeyle kavgalısın. baştan sona repliksin. kendine ait neyin kaldı?
- odam var. yetmez mi?
- bana yeter, sana yetmez. çünkü her zaman, aslında evde bulabileceğin şeyleri, dışarılarda düşe kalka arayacaksın.
- o puroyu çıkar bi ağzından, çıkar.
- yani diyorum ki ben bir yere gittiğimde, görmek istediklerimi orada hazır bulmalıyım. neden böyle oldu? benim olduğum yerde olan her şeyin aslında benim yüzümden olması gerekiyordu.
- ama öyle değil. katresin alemde ama dilde derya olmuşsun.
- işte sen de haksızsın. önemli ve kıymetli olduğumu kanıtlamak için daha hangi şekillerde rezil etmem gerekiyor kendimi?
- sen, bilmelisin ki, bazı insanlar kendileri gibi kalarak elde ederler istediklerini, sen onlardan değilsin. kanlı canlı, ete kemiğe bürünmüş halinle, bunu çok da başarabilecek biri değilsin.
- neden?
- çünkü kadınlarda sürekli aradığın bazı şeyleri- uyum gibi- kendi hayatına taşımadan, bu çürük halinle başarıya falan ulaşamazsın. iyi ve güzel olan her şeyle kavgalısın. baştan sona repliksin. kendine ait neyin kaldı?
- odam var. yetmez mi?
- bana yeter, sana yetmez. çünkü her zaman, aslında evde bulabileceğin şeyleri, dışarılarda düşe kalka arayacaksın.
16 Kasım 2012 Cuma
havada yumruğunu salladı: "hepinize göstereceğim. bir köle tutacağım kendime. insan hakları filan vız gelir bana. ulan köle, diyeceğim: ben napolyon muyum? napolyon'sun generalim diyecek. yalan söyleme köle diyeceğim, değilim. napolyon'sun diye tutturacak, burnumdan getirecek. değilim diye tepineceğim, sen aşağılık bir kölesin. napolyon'dan ne anlarsın? diye hakaret edeceğim ona. canını çıkaracağım, evden kovacağım, gene direnecek, senin gibi napolyon görmedim diye. işte, diyecek şöyle söylesin; napolyon'dan daha üstünsün. asla kabul etmeyeceğim; fakat onu da napolyon olduğum düşüncesinden vazgeçiremeyeceğim. ne yapsam fayda etmeyecek. fakat... bir de bıkarsa, sonunda napolyon değilsin derse, onu gerçekten kovacağım. dünyada köle mi kalmadı? benim gibi köle bulamazsın diye çırpınsın bakalım. kölenin iyisi kötüsü olur mu? en iyi köle, aslında en kötü köledir. cahil olsun zararı yok. bir iki karşılık vermesini öğrenecek zaten. nedir ki bu kadarcık bilgi? ingilizce biliyor musun köle? diye soracağım, yes diyecek o kadar. 'here i come' doğru mudur üstadım diyeceğim. yes diyecek. bu kadar kolay işte. bir araba söze ne ihtiyaç var? cahil olursa, üstelik aptalca övmesini de beceremez. daha iyi. ne oyunlar yazılır böyle bir köleyle albayım, değil mi? cinsiyeti bile olmaz böyle bir kölenin. erkekçe bir ilişki istemediğim zaman hemen kadın oluverir. napolyon bile olur, istediğim zaman. bana bak napolyon, derim ona; sende iş yok. haklısınız asteğmenim, diye karşılık vermez mi? çok eğleneceğiz albayım. ha-ha."
hüsamettin bey içini çekti: "sakın kimseyle böyle bir oyun oynama oğlum." dedi. "onun köle olduğunu bildikten sonra ne zevk alacaksın bu işten?"
hüsamettin bey içini çekti: "sakın kimseyle böyle bir oyun oynama oğlum." dedi. "onun köle olduğunu bildikten sonra ne zevk alacaksın bu işten?"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)