24 Ocak 2011 Pazartesi

ben bir şehirden giderken

iğneyi kendime çuvaldızı başkasına batırıyorum. iğne işini iyi görüyor. film şeridi gibi her şey gözlerimin önünden geçerken, ara ara pause tuşuna basıyorum, ordaki çekim hatası içime içime işliyor.

iyi bir sanat yönetmeni olamadım. dekor yapamadım. oysa ki bir ev çiçekle güzeldir. ben içim olduğu gibi dışardan görünse, ikimiz için de daha iyidir sandım, yanıldım. karalar bağladım, hata mı ettim? oysa benim içimde de kırmızılara, morlara, hatta pembelere yer vardı. uygun zamanı bekledim, hata mı ettim?

sana sende olmayan hiçbir şey vadetmedim, acı acı gülümsüyorum. ne kadar aynı olursak o kadar iyiydi, hata mı ettim? hayat iki kişiliktir, bilerek ve isteyerek kimseyi yalandan kozamıza yaklaştırmadım, yoksa seni rahatsız mı ettim?

diyelim ki provaydı. asıl gösterinin provasında o kadar çok hata vardı ki let the show begin bile diyemedim, acı acı gülüyorum. metafor kusuyorum, hala gülüyorum. elimden tutan minicik bir balığın kayışı gibiydin, denizden çıkamıyorum, onu arıyorum. oysa ki yüzme bilmem ben. metafora doyuyorum.

çeyrek asırdan biraz az zamandır yaşıyorum. bundan sonraki ile ilgili hiçbir planım yok. sek sek oynuyorum, tebeşirim bitti, çizginin devamını göremiyorum. gözüme perdeler inse, görmek de istemiyorum. kulaklarını tıkamış hepsi. karabasanın ortasında çığlık atarsın sesini duymazlar ya, biz uyanığız, her sözün çığlık olduğunun farkında değiller. diyorum ki olmuyor, yapamıyorum, salın beni. no, we will not let you go.

let me go.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder