2 Ekim 2010 Cumartesi

sus ve dinle!

sana senin hikayeni anlatacağım. hikayen maalesef masallar diyarında, yeşille ve maviyle geçmiyor. mekanımız taşla örülü ve kahverengi ve gri.

gurbetten gelmişiz, yorgunuz hancı. ilk vücut bulduğumuz yerle olan illiyet bağımız kesildikten beri, şuraya bir yatak ser yavaş yavaş'tan başkasını isteyemiyoruz.

gördüğün her şey ucundan kıyısından sen, ucundan kıyısından gördüğün her şeyi senden öte ve ziyade olana bağlayan yine sen. biz böyle toprak ve güneş birlikteliğiylen, bu balçık neden?

dehşetli uyku basmalarından, günlerce uykusuzluğa geçişimiz tereyağından kıl çeker gibi kolay oldu. sen ne düşünüyorsun bilmem ama öyle pervasızca suçlayamazsın kolay olanı zora tercihimizi. hep insanca, mümkün olduğunca insanca davranmaya çalıştık. amma velakin, varlığında ancak tuğlalarını boyayacak kadar parmağımızın bulunduğu duvarı yıkmak ve yıkmamak arasında kararsız kaldık. evet belki sahiden bu kadar yüksek olmak zorunda değildi. en azından bir kaç sırayı ortadan kaldırabilirdik. ve fakat akrep zodyak'ın en ya hep, ya hiç'çi burcudur.

ne yapmalı demiyorum, bunu söylemek benim haddime değil. kırk günümü çilehanede geçirsem haddime midir? dünyanın bütün kitaplarını istiyorum desem, gözüme perde inse okumaktan? o zaman buna hakkım olacak mı? beni kim seçecek, ya seni?

hepimiz en az bir ağacın yaprakları kadar eşitiz. her insanda kendi sefil hayatının anlamını bulmak mümkün. doğrunun bile bu kadar muğlak olduğu bir zamanda gerçeği aramak gece olunca ışıkları yakmak kadar anlamsız ve gereksiz ve korkakça.

sana senin öykünü anlatmadan yapamam. kendine başka öyküler bulmak da senin işin. sen seç hangisi daha gerçek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder