böyle zamanlar tehlikelidir şemsettin
ya gel cebime saklan ya bırak şapkana saklanayım
kim vurduya gider insan fırsat yok ki kendimi savunup aklanayım
bir ara sen de biliyorum kedilerden korkuyordun
çünkü kendini işkembe zannediyordun
böyle bir şey ben de atlattım
iskemle sandım kendimi bir süre
üzerime oturacaklar diye korkulardaydım
ama sonra yırttım şemsettin
kendime telkinler yaptım “sen iskemle değilsin” diye diye
inandırdım kendimi, sana hak vermiyor değilim ama şemsettin zaman kötü
aslında ne sen ne ben ikimiz de deli falan değiliz
herkes oynatmış
sadece sen ve ben normaliz
ama şemsettin laf aramızda
laf aramızda…
laf aramızda…
şemsettin laf aramızda kaldı çıkamıyor
kendini ifade edemiyor bir türlü…
ama çok dikkatli olalım şemsettin
sen de fark ettin zaman kötü en iyisi biz işi deliliğe vuralım
sen kedilerden kork işkembesin diye,
ben insanlardan korkayım iskemleyim diye,
ve iskemle üzerinde işkembe, çarşamba, perşembe
gün say şemsettin gün say…
çünkü nasıl olsa bir gün gelip bizi alacaklar
bu işten yırtmak için saat numarası yapalım
sen yelkovan ol ben yengeç
soranlara tek cevap verelim, “vakit çok geç”
vakit çok geç…
vakit çok geç şemsettin, geldiler…
30 Ekim 2011 Pazar
ne yapsak da hepimizi birden kurtarsak. nasıl yapsak da göğsümüzde asılı salıncağı koparsak. nerde ne söylesek de yitirdiğimiz her şey yeniden bizim.
orda bir yol var uzakta. adım adım yaklaşıp, bir türlü yetişemediğimiz. gövde serden geçti, canım tenden geçti, gönül..
orda bir yol var uzakta. adım adım yaklaşıp, bir türlü yetişemediğimiz. gövde serden geçti, canım tenden geçti, gönül..
20 Ekim 2011 Perşembe
bazen sorgusuz sualsiz. bazen bütün gün düşünce. bazen anlayamazsın. bazen hepsi bir bir dökülür ellerine.
istanbul'da her yağmur yağdığında sokağın birinden sarı bir gül kokusu gelir. sokak üstüne üstüne gelir, sola dönersin, gülden geçilmez. sonra yağmur yıkayınca kiri pası, sen de yenilenirim sanarsın, su ateşle aynıdır çünkü, halden hale sokar. ama bazı sular hep hep boşa akar.
yokuşu çıkarsın boşu boşuna. köprüyü geçersin boşu boşuna. bir adım ileri, iki adım geri, boşu boşuna. işte kalem işte ızdırap, boşu boşuna...
istanbul'da her yağmur yağdığında sokağın birinden sarı bir gül kokusu gelir. sokak üstüne üstüne gelir, sola dönersin, gülden geçilmez. sonra yağmur yıkayınca kiri pası, sen de yenilenirim sanarsın, su ateşle aynıdır çünkü, halden hale sokar. ama bazı sular hep hep boşa akar.
yokuşu çıkarsın boşu boşuna. köprüyü geçersin boşu boşuna. bir adım ileri, iki adım geri, boşu boşuna. işte kalem işte ızdırap, boşu boşuna...
9 Ekim 2011 Pazar
-selam yalnızlık, ben geldim.
-merhaba cınım.
-nassın?
-yalnızım.
-başka bir lafın yok mu senin ya, geliyoruz gidiyoruz aynı cevap!
-hep gelip, sonra da geri gittiğin için öyle olabilir mi acaba?
-bu sefer yatıya geldim. sende kalmaya geldim. senin olmaya geldim.
-höst. ağırdan al.
-alayım. nefret ettiğim halde sana geldim. çünkü gidecek yerim yok.
-nerde kör, sakat bize gelsin zaten. sağlam adam uğramaz ki.
-kalbimi kırıyorsun.
-biliyorum.
-ben gidiyorum.
-al işte!
-merhaba cınım.
-nassın?
-yalnızım.
-başka bir lafın yok mu senin ya, geliyoruz gidiyoruz aynı cevap!
-hep gelip, sonra da geri gittiğin için öyle olabilir mi acaba?
-bu sefer yatıya geldim. sende kalmaya geldim. senin olmaya geldim.
-höst. ağırdan al.
-alayım. nefret ettiğim halde sana geldim. çünkü gidecek yerim yok.
-nerde kör, sakat bize gelsin zaten. sağlam adam uğramaz ki.
-kalbimi kırıyorsun.
-biliyorum.
-ben gidiyorum.
-al işte!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)